Gemma, gelinliğini giymiş babasıyla kiliseye giderken, kapıda Finn'in arkadaşını gergin bir halde gördüğünde, bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı aslında. Kilise hazır, misafirler hazır, gelin hazır ama damat yok.
Evinde yok, bir gece öncesinde bekarlığa veda partisinden de erkenden ayrılmış gören yok, Gemma evine girdiğinde eşyaları yok bütün işaretler Finn'in Gemma'yı terk ettiği yönünde. Babası da dahil en yakın arkadaşı da bunu savunuyor, çünkü Finn daha önce de Gemma'yı terk etmiş. Ama Gemma bunu asla kabul etmiyor, inanmıyor. Polise gidip durumu anlattığında polisler de basit bir düğüne gelmeyen damat, terk edilme olayı diyolar. Kayıp ilanı verebilmesi için ise olayın üzerinden ALTI GÜN geçmesi lazım.
Kitap geçmiş ve gelecek olarak ilerliyor. Geçmişte tanışmaları, ayrılmaları aradan çok uzun bir zaman geçmesine rağmen yeniden bir araya gelmeleri çok iyi anlatılmış, bazı yerlerini gerçekten hadi canım diyerek okudum.
Günümüzde ise, kim ne derse desin, Finn'in onu terk ettiğine asla inanmayan hatta hesabındaki paranın çekilmesiyle yaşadığı şokla bir an sarsılan ama yine de ümidini kesmeyen Gemma'ya hayran olmamak elde değil. Tam acaba mı ya, gerçekten terk edildim sanırım derken babasının gelipte Finn'le aralarında düğünden önce geçen unuttuğu bir diyaloğu anlatmasıyla olay daha da farklı hal alıyor. İşte tam bu kısma kalbimi bıraktım.
Şimdi ne anlatsam , nasıl anlatsam kitabın tamamını anlatacak gibiyim. Finn nerdesin derken, gerim gerim gerilirken hikayenin sonu nasıl bitiyor lütfen okuyun.