Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Her zaman ve her yerde ve her şey için zaman olsaydı: Zaman harcamanın vereceği keyfe yer kalır mıydı?”
"Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!.."
Sayfa 158Kitabı okudu
Reklam
Alparslan Türkeş ile ilk defa birebir muhatap oluyordum. Yaşananları anlattım ve Dündar ağabeyin beni kendisine bunları anlatmam için gönderdiğini söyledim. Alparslan Türkeş bana gazeteyi ne yaptığımızı sordu. Ben de beni beklediklerini söyledim. Bana; “Oğlum, bunların ne yapacakları belli olmaz. Şimdi sen buradan bulabildiğin kadar adam al ve gazete gönderdiğiniz abonelerin adresini kaydedin. Bunlar lazım olur," dedi. MHP Genel Merkezi'nden üç dört kişiyi alarak matbaaya geldim. Gazeteler paketlenmiş, bizi bekliyorlardı. Beraber geldiğimiz arkadaşlarla adreslerin hepsini yazarak listeledik. Yine geldiğimiz arkadaşlarla Gameda ve postaneye dağıtılacakları vererek kalan gazetelerle MHP Genel Merkezi'ne döndük. Biz, MHP Genel Merkezi'ne geldiğimizde gece saat 23.00'e gelmişti. Sıkıyönetimin gözaltına aldığı Dündar ve Sadi ağabeyler başta olmak üzere herkes bırakılmış ve evlerine gitmişlerdi. Gazetenin bürosu on gün kadar kapalı kaldı. Klişelerimiz büroda kaldığı için gazetenin 19.7.1971 tarihli 120. sayısını, iç klişelerinden ve kapağındaki klasik Devlet klişesinden mahrum olarak çıkarttık. Dağıtıma gelince, onda bir aksama olmadı. Alparslan Türkeş'in talimatı doğrultusunda kayıt altına aldığımız adreslere o sayıyı da kazasız bir şekilde postaladık. Gazetenin o sayısında bir özür ile durumumuzu okuyucuya bildirdik.
Kâmil Koç otobüsleriyle taşınan dergiler
İstanbul içinin dağıtımını Ayhan Gülerşan isimli taksici bir arkadaşımız yapmaktaydı. Rahmetli Kâmil Koç başlangıçta CKMP, daha sonra MHP'nin Genel İdare Kurulu üyesi idi. Firmasının İstanbul'a giden otobüslerine her hafta 500 adet gazeteyi paket hâlinde bırakır, bazen muavinlerin ceplerine gerekli harçlıklarını koyarak gece 23-24 otobüsü ile İstanbul Topkapı yazıhanesine gönderirdik. Ayhan Bey de taksisi ile satılmak üzere gazete bayilerine dağıtırdı. On yıl süre ile bu işi yapan ve gazeteyi İstanbul okuyucusuna ulaştıran Ayhan Gülerşan'ın gayretleri unutulacak bir şey değildir. GAMEDA dağıtım şirketi; dağıtım için dört bin baskıdan aşağı bir rakamı kabul etmediği gibi dağıtılan bu gazetelerin yüzde altmış satış garantisini şart koşardı. Gazetenin yaşaması ve yayın hayatını devam ettirebilmesi tamamen okuyucu desteği ile olan bir işti. Sık sık okuyuculardan bayilerdeki gazetelerin satışı ve okuyucuya ulaşabilmesi için destek istenirdi.
Totóca’yla bana dönüp, “Çocukların yatma saati geldi,” dedi. Böyle söylerken yüzümüze bakıyor ama bu gece aramızda çocuk olmadığını biliyordu. Hepimiz büyüktük. Küçük küçük parçalarla, aynı üzüntüden payını alan büyük ve üzgün kişiler.
Sayfa 49 - Zezé
“ “Benim burada ne işim var ?” diye düşündüğünüz oldu mu hiç ? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan eminmişsiniz de, her dönemeci kendiniz yarattığınız için bu tamamıyla sizin suçunuzmuş gibi hissettiğiniz? Üstelik dışarı çıkmanızı sağlayacak birçok yol olduğunu da biliyorsunuz çünkü labirentten çıkmayı başarmış, dışarıda gülüşüp oynayan insanların seslerini duyuyorsunuz. Çalı çitlerin arasından arada bir görüyorsunuz onları. Yaprakların arasından gelip geçen şekiller halinde. Öyle mutlu görünüyorlar ki onlara değil, bu işi onlar gibi yapamadığınız için kendinize kızgınsınız. Oldu mu hiç ? Yoksa bu labirentte kalan bir tek ben miyim ?”
Sayfa 59
Reklam
Öldüğünde üzerinde “Taçlı’m. Ebedi aşkım! Ben sensiz kaldığım geceler boyunca hep kan ağladım da sen bir gece olsun sensiz kalmadığın için aşkımı anlamadın.” diye başlayan yarım kalmış, sitem dolu bir mektup ile matem elbisesi vardı. Bu elbise Çaldıran’dan sonra geçen on yır boyunca onun en sevdiği elbiseydi ve üzerine giyinmediği zamanlarda ruhuna giyinirdi.
Kapı yayınlarıKitabı okudu
Bir gece aynaya baktığımda, kıpkırmızı gözlerim bana bütün dünyayı ve iğrençlerini hazmedebileceğimi söylemişti.
Sayfa 25
Lale Soğanının Gizemi: Aslında Hafız Çelebi'nin bütün sermayesi işte bu eğir kökü yiyerek beslenen kaplumbağalar idi. Kimse bilmezdi ama Çelebi güz mevsimi geldiğinde, lale soğanlarını toprağa gömmeden evvel bu kaplumbağaları toplar, iki gece tahta kasalar içinde bekletir, bu sırada kasaların zeminine değişik renklerde toprak boya yığar, boyalarına arasına nane ve fesleğen unu karıştırıp kaplumbağaların onunla beslenmesini sağlar, sonra onları boş kasalara alıp iki gün aç bırakır bu seferde önlerine yiyecek olarak lale soğanlarını koyardı...Kaplumbağalara hangi renk toprak yedirirse ısırılan lale soğanı o renkte çiçek açıyordu...
Üzüldüm
"Bana orada olmadığını söyleyin," dedim. Bodhi ensesini ovuşturarak, "O zaman yalan söylemiş olurum," diye karşılık verdi. "Onu görmek istemezsin. Bu gece olmaz, Sorrengail," diye uyardı Garrick, yüzünü buruşturarak. "Mahremiyet diye bir şey var. En yakın arkadaşları olduğumuz halde bizim bile yanında olmadığımızı fark etmişsindir herhalde." "Evet ama ben onun ... " Ağzımı birkaç kez açıp kapadım çünkü onun neyi olduğumu bilmiyordum.
Sayfa 542 - VioletKitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.