Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Geyikli Gece
Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta Herşey naylondandı o kadar Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı Ama geyikli geceyi bulmadan önce Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk. Geyikli geceyi hep bilmelisiniz Yeşil ve yabani uzak ormanlarda Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan Hepimizi vakitten kurtaracak Bir yandan toprağı sürdük Bir yandan kaybolduk Gladyatörlerden ve dişlilerden Ve büyük şehirlerden Gizleyerek yahut dövüşerek Geyikli geceyi kurtardık Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
DOKUZ - OĞUZ MENKIBESİ
Dokuz - Oğuzlar evvelce, Kumlançu adı verilen bir ülkede otururlarmış. Burada Tuğla ve Selenga adlı iki ırmak akarmış. Bir gece oradaki iki ağacın üstüne, gökten bir nus nütunu indi. Bu ağaçlardan biri sümü yani huş yahut kayın ağacı (bouleau), diğeri kasuk (yani Cihangüşâ’ya göre çamfıstığı, Mahmud-i Kâşgarî’ye göre fındık) ağacı idiler.
Reklam
"Kaç acı birden imtihan etti beni bir tek gece vardır insanın hayatında ömür boyu sürer nöbeti bu da öyleydi, iyi ol, sağ ol, uzak ol ama bir daha görme beni."
Dün ben ayrılıp giderken, elini bana uzatırken şöyle dedi: "Adieu, sevgili Werther!" - Sevgili Werther! Bana ilk kez sevgili diye hitap etti ve bu benim içime işledi. Bunu kendi kendime yüz kez tekrarladım ve dün gece, tam uyumaya giderken kendi kendimle çeşitli konularda gevezelik ediyordum, birden şöyle dedim: "İyi geceler, sevgili Werther!" , sonra kendi halime güldüm.
VEHİM olacak olan olur gayretler hep vehimdir şu acayip âlemde hayretler hep vehimdir mana gönülden taşar kevn ü fesâdı aşar öfke yokluğa düşer nefretler hep vehimdir
Muhyiddin Arabî Kalbe İşleyen Zikir Muhyiddin Arabî Hazretleri, şöyle anlatır: “Bir gün Tunus Limanı’nda idim. Vakit geceydi. Kıyıya yanaşmış gemilerden birisinin güvertesine çıktım. Etrafı seyretmeye başladım. Denizin üzerinde ay doğmuş, fevkalade güzel bir manzara teşkil ediyordu. Bu manzarayı, Cenab-ı Hakk'ın her şeyi ne kadar güzel ve
Reklam
Ben uzaklardan beklerdim. Sayarak günlerimi. Bu gece penceremden düşen ay ışığında, Birden yanıbaşımda buldum Bir ağaç gibi çiçeklenmiş Anladım almış yürümüş Sarmış bu sevda içimi
Soru - Yazmak için günün hangi bölümünü (gece-gündüz) yada saatlerini seçersiniz? Cevap - Geceleri, hem de sabaha karşı, özellikle de ay çıktığı geceleri seçerim. Çünkü, ölü gecenin bu saatlerinde içinde canavarlar uyanır. Beni bu durumda birden görenlerin söylediğine göre, yüzümün biçimi bile değişir, ellerim pençeleşirmiş... Gündüz insan, gece canavar yani... Hangi Türk yazan, yazı yazma zamanını seçme hakkına sahiptir ki? Gece, gündüz, hangi saat olursa olsun, bir olanak bulunca yazmaya çalışırım.
Nesin yayınlarıKitabı okuyor
sol taraftaki başucu sehpasına yerleştirdim onu bir ampul taktım sarı soft hep istediğin gibi ışığında bir mektup yazdım sana teypte elton john'dan sacrifice Beni terkettiğini bildirdiğin o telefon konuşması Gözlerinin gencecik mavisi birden başlayan, o, telaşla, bütün gece yağan Yağmur geldi hatırıma Nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Türk ordusunun başarılarında en önemli unsur sür’atti. Bir askeri sefer sür’atle bitirilemediği, baskın tarzında sürpriz olmaktan çıktığı takdirde, felaket sayılırdı. Türklerin bu çağdaki başlıca düşmanı olan Çin’in kesif nüfusuna karşı ancak böyle bir taktikle başarı kazanmak mümkündü. Türk atlısı, gece gündüz durmadan yol alır, ancak birkaç saat atını dinlendirir, o sırada kendisi de uyurdu. Yanında daima yedek at bulundurur, atlarından biri yorulunca, diğerine binerdi. Türk atlı ordusu, düşmana hiçbir haber alma şansı bırakmadan, en ümit edilmedik anda üzerine çullanırdı. Eğer düşman ordusu yüz binleri buluyorsa vuruşma kabul edilmez, Türk ordusu kırdırılmazdı. Daima geri çekilmek suretiyle uçsuz bucaksız Türk toprakları içinde düşman şaşkına çevrilir, çete savaşıyla yıpratılır, en yorgun anında, üssünden yüzlerce kilometre ötede birden taarruza geçilip yok edilirdi. Düşman, mesafeden ürkerdi. Türklerin en ürkmedikleri şeyse mesafeydi. Türk atlıları, Karadeniz’le Pasifik arasında at koştururlardı. Göktürk ordusu 230.000 kişiden ibaretti.
Sayfa 261Kitabı okudu
Reklam
Hummaya tutulmuş gibi bütün para yığınımı kırmızıya koydum... ve birden kendime geliverdim! Bütün gece boyunca korkudan soğuk terler döktüğüm, ellerimin ayaklarımın titrediği tek an buydu. Kaybetmenin benim için ne anlama geleceğini dehşet içinde fark ettim! Masada duran bütün yaşamımdı!
Sayfa 137Kitabı okudu
:D
«- Biliyor musun? -dedi - dün gece rüyamda seni gördüm. Beriki gözlerini açtı, her yanı ışıldamıştı: -Gerçekten mi? Nasıl? - Çiçeklerle dolu bir tarlada ikimiz geziyormuşuz, senin için leylak koparıyormuşum, beyazlar içindeymişsin. - Ne güzel bir rüya… Evet, çok güzel… - Otávio… - Evet…? - Sormamın sakıncası var mı? Ne zaman evleneceğiz? Bizi durduran hiçbir şey yok… Çeyiz için bilmem gerekiyor. - Sadece bunun için mi? Kızardı, onu güzelleştiren bir şey söyleyebildiği için memnundu. Beceriksizce işveli davranmaya çalıştı: -Bu ve … beklemek de istemiyorum. Çok zor. - Anlıyorum. Ama ne zaman bilmiyorum. - Peki ama neden hemen olmuyor? Karar vermelisin… Şeyden beri çok uzun zaman oldu… Birden Otávio kalktı ve şöyle dedi: - Yalan olduğunu biliyor musun? Rüyamda seni görmediğimi biliyor musun? Beriki dehşetle, solgun ona baktı. - Şaka yapıyorsun… - Hayır, ciddiyim. Rüyamda seni görmedim. - Kimi gördün? - Kimseyi. Hiç rüya görmeden öylece uyudum.»
Sayfa 76
…gerçek bir kadın geceden doğmuş olmalı, gecenin kendisi gibi kapalı gözlerle, gökyüzünün gece siyahlığına dalar gibi içine dalınıp gidilebilecek gözlerle birden gecenin içinden çıkmalıydı.
Olabilirlik gerçekten tüm olabilirlikleri, böylece tüm yanılmaları ve özellikle iki yanılgıyı taşır: Biri istek, özlem biçiminde, diğeri hayalî melankoli biçiminde (umut, tedirginlik veya korku). Tıpkı birden ender bir kuş gören ve önce kendini ona ulaşacak noktada sanıp onu izlemekte inat eden, çok sayıda efsanenin sözünü ettiği şövalye gibi... ama kuş gece oluncaya ka­dar sürekli kaçar ve şövalye yalnızlığı içinde artık dönüş yolunu bulamaz: İsteğin olabilirliği de böyledir. İstek, olabiliri zorunluluğa getirmek yerine, onu dönüş yolunu kaybedinceye kadar izler. Melankolide de bunun zıddı aynı biçimde oluşur. Melankolik bir aşkın bir insanı, korkusunun bir olabilirinin peşine düşer; sonunda onu kendinden uzaklaştırır ve içinde yok olmaktan o kadar korktuğu bu kaygı ve aşırılık içinde bu olabiliri yok eder.
Kuzgun
Bir gün, puslu bir gece yarısı, yorgun argın başım önümde, uykulu O nice tuhaf ama ender eski kitapları düşünüyordum - Bir tıkırtı oldu birden, sanki biri usulca Kapımı, odamın kapısını vuruyordu - Mırıldandım: ''Kuşkusuz bir konuk bu - Odur ancak başka bir şey değil asla."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.