Artık Bahar ve Yaz aylarının gece güzelliği bitmez
Gün bitti ve karanlık Gecenin kanatlarından düşer, Bir tüyün aşağıya doğru savrulması gibi Uçan bir kartaldan. Köyün ışıklarını görüyorum Yağmurun ve sisin içinden parıldıyor, Ve içimi bir hüzün kaplıyor Ruhumun karşı koyamadığı:
Reklam
Anlarım gece vakti uykumu böldüğünde hangi dilden ibaret olduğunu o sihrin renklerini sağarım yüzüme güldüğünde -çocukluğum sînemde köşe bucak çığrışır çocukları kadardır güzelliği her şehrin her çocuk gözlerinde emîn bir şehir taşır..
Gökkandil
Gökkandil
Adnan Yücel
"Hangi şiire başlasam suskunum sana Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun Güneşte kavrulan bir kum tanesi Çatlayan dudaklarım oluyor her gece Yağmura suskun yaşamaya suskun Haykırabilsem Belki bir nehir köpürebilir sesimde Silinebilir kuraklığın bütün izleri Upuzun çöller vadileşebilir içimde Hangi güzelliği özlesem suskunum sana Yürek boşluğunda bir of kadar suskun Özlüyorum seni masmavi Koşuyorum sana bembeyaz Ve kahroluyorum bir anda kapkara Ah oluyorum Of oluyorum Ve susuyorum Oysa haykırabilsem Işık yumağı bir pınar olur soluğum."
Allah'ım duyan sensin.. Bilen sensin.. ve Sen her şeye gücü yetensin.
Ey Allah’ım Rahmetini umarım. Beni göz açıp kapatıncaya kadar da olsa nefsimle baş başa bırakma. Bütün işlerimi ıslah et. Senden başka hakkı ile ibadet olunan hiçbir ilah yoktur… Allah’ım eğer ki sevincime ve duamın kabulüne engel olacak bir günah işlemişsem O günahımı bağışla Allah’ım! Allah’ım eğer ki umduğum şey imkansızsa sen
Her gece, kendine has bir güzelliği yeryüzüne doğurmakla yükümlü olur. Soğuk, yapılan iyilikleri kapatır. Ayaz yapılan iyiliklere lanet ettirir, ama her bir kader gece yazılır. Ve gece yaşanır. Linkteki hikayemden alıntıdır;wattpad.com/story/322386726...
Reklam
*~●。。。Bazen bir umutla, acı bir hasretle içimin en derinlerine bakarım. Onca insan, onca ses, koku, acı, sevinç, öfke, heves, dokunuş... topuklardan kirpiklere insanı gökkuşağına çeviren tutkular, denizin kıpkırmızı olduğu bir akşam, güneşin gamzelerinde battığı bir kadın, ışıklı çarşıların pervanesi kalabalıklar, buğday başaklarından başka hiçbir şeyin nefes almadığı bir sonsuz düzlük, sokaklardan yıldızlara yürüyen binlerce gencin lekesiz güzelliği, bakmakla görmek arasında kaybolmuş bir kızın zülüfleri, "yıldızların tanrıyla konuştuğu" o sonsuz gece yolculukları, türküler türküler türküler, hep aynı musalla taşından kaldırılan yüzlerce çocuğun tomurcuk bedenleri, üniformayla boğulmuş zamanların kapalı yaraları, insanların birbirlerini ölene dek sevdiği kitaplar, yoksulluğun sinema kapılarında çiçek açan gözbebekleri... İnsan bütün hayatını sonunda yalnız kalmak için yaşıyor sanırım.
Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya
Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya
Piramidin içinde bir gece...
ㅤㅤㅤㅤ Rotasız seyyah (Mehmet Genç) gece boyunca maya piramitlerinin içinde bakın neler yaşamış.. "ZİNDANA İNER GİBİ PİRAMİDE İNİYORUZ. Hostelde tanıştığım biri kadın üç arkadaşla beraber kafaya koyduk, Maya piramitlerinde bir gece geçireceğiz. Aralıksız her gün piramitlerin olduğu bölgeye gidiyoruz, giriyoruz içeri, dalıyoruz ormana doğru,
Evet, İranlılar böyle düşünürmüş. :)
Semantik seyri içinde zamanla Türk sözü “güzel insan” ve “sevgili” ile eş mânada mecazi bir kavram haline gelmiş, insandaki ideal fizik güzelliği ifade eden bir ölçü teşkil etmiştir. “Mahbûb” ile “mâşuk” aynı kavram içinde birleşerek Türk ismi, etnik mânasının ötesinde Fars dilinde “sevgili” sözü yerine geçen bir kelime olmuştur. Şiirdeki tasavvura göre, Türk gulâmları cenk meydanlarında sipahi olarak nasıl kılıçları ve okları ile savaşıyorlarsa Türk mahbûblar da birer ok olan kirpikleri, yay çeken kaşları, çekik gözlerinin kılıç hükmündeki yan bakışları ile aynı işi yapmaktadırlar. “Bu Yâfes’in oğlu olan güzeller sabah gibidirler. Bunlara bakılınca başka güzeller bunların yanında gece gibidirler. Bunların gözleri nice kalpleri hasta etmiştir. O gözler her ne kadar geniş ve büyük değil ise de onların açtıkları yaralar büyüktür. Onlar silâhsız savaş ederler. Gözleri onların en güzel silâhlarıdır." Akün, Ömer Faruk (1994). Divan Edebiyatı. TDV İslâm Ansiklopedisi, 9/389-427. İstanbul.
Hifâ Hatun (ra) Medine-i Münevvere’de güzelliği, zenginliği ve ahlakıyla ün salmış, samimi bir Müslümandır. Peygamber Efendimize (asm) çok bağlı, her söylediğini yapan takva sahibi bahtiyarlardandır. Bir gün Peygamberimizin (asm) huzuruna gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Beni Cennete götürecek bir iş, amel öğret.” dedi.     Bu arzu ve isteği üzerine
Reklam
Biz bize yenildik...
Bir gece vakti oturuyordum Yine bir başıma masa başında Elim de kalem önümde defter Dökülüyordu kelimeler birer birer Defterin bom boş sayfalarına Yine başladım bak sana yazmaya Kendi kendime seni anlatmaya Artık son buldu diyordum Seni içimde bitirdim diyordum Artık anlatmam seni kendi kendime Bak yine aldım kalemi elime Yine sana yazıyorum
898 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.