Bir gün öğrencileri İmam’ı Gazâli Hazretlerine:
– “Hocam! Ölüm nedir? Bize özel olarak anlatır mısın?” demişler.
Velâyet nûru ile ölümünün çok yakın olduğunu anlayan İmam’ı Gazâli Hazretleri “Men lem yezuk, lem ya’rif” yani:
– “Tatmayan bilmez ki! Önce kendim tadayım, sonra size anlatırım” demiş.
Öğrencileri:
– “Aman hocam! Öldükten sonra
Duruyordu esyaları komodinin üzerinde komidin okunur komodin yazılır ne saçma başka kelimeler de var bunun gibi ama aklıma gelmiyor ezan okunuyor mahallenin tüm camilerinde birisi okumasa mesela nasılsa diğeri onun yaptığı işi yapıyor mesela nöbetleşe okusalar ciğerlerine boğazlarına seslerine yazık aman ya kayıttan yapıyorlar bilmiyor musun he biliyorum. İşte bir nokta tamam yok öyle birşey aklıma Alper geldi ne güzel kiliselerin bahçesindeki evinde yaşıyor onda da çan sesleri çanlar kimin için çalıyor Müslümanlar için değil benim için de değil aslında ezan sesini seviyorum alışkanlıktan mı acaba ama onbeş temmuzda gece verilen seladan rahatsız olmuştum o neydi öyle her an birinin öldüğü sanki Gazze'deyim Gazze'de öyleymiş çok sela verilirmiş gerçi orada insanlar hep ölüyor bence çocuklar için sela başka olmalı çocuklar ölü çocuklar öldürülen çocuklar çocuklar için onlar için sela başka yakmalı yandırmalı sen nasıl öldürürsün benim çocuğumu sen nasıl öldürürsün komşumun çocuğunu sen nasıl sen kimsin sen canavar mı yoksa zalim misin?
"Apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın Bülent?"
"Hangisini?"
"Otomatik yanan, sensörlü lamba."
"Hayır."
"Komşu görmüş, yalan söyleme. süpürge sapıyla kırmışsın dün gece."
Önüne baktım.
"Neden kırdın?"
Cevap yok.
"Hasta mısın evladım? söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle…"
"Kırdımsa kırdım, ne olacak! Çok mu değerliymiş?"
"Lamba senden değerli mi evladım, lambanın amına koyayım, lamba kim? Yöneticiye de dedim. Lambanızı sikeyim, kaç paraysa veririz. Sen değerlisin benim için."
"Beni görünce yanmıyordu baba."
"Nasıl ya?"
"Görmezden geliyordu, yanmıyordu. kaç sefer yok saydı beni."
"E beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor."
"Hadi ya! Sahiden mi?"
"Evet. Ucuzundan takmışlar. Bizimle bir alakası yok."
Babama sarıldım, yıllar sonra.
"Sen iyi misin?" diye sordu Dan odaya girer-girmez. Nora o sesin hatırladığı gibi olmadığını fark etti. Daha duygusuz gibiydi. Biraz daha soğuk. Belki yorgunluk yüzünden. Belki stres. Belki evlilik. Belki de başka bir şey.
Gündüz geceye sorar;
"yer değiştirelim mi gece?"
Gece cevap verir;
"insanların acılarına katlanabilir misin?"
"Neden?" demiş gündüz.
Gece devam etmiş;
"çünkü gece uyumayan insanların gündüze sığmayan acıları var."
Gündüz yanıtlamış;
"peki sen sabahları ağlamamak için direnen insanlara dayanabilir misin?'
Bütün askeri bir tuhaf ganimet merakı sardı, hepsi siperlere girmek, etten ve
sebzeden başka bir şeyler bulup yemek, sonra sımsıkı, giyinmek istiyorlar.
Geçen gün bir kumandan hücuma kalkan askerlerinden birisinin hikâyesinianlatıyordu:
- Uzaktan bizim taarruz kuvvetlerine bakıyordum. Bir nefercesetlerin
üstünden geçerken bir şey nazarı
“apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın bülent?”
“hangisini?”
“otomatik yanan, sensörlü lamba.”
“hayır.”
“komşu görmüş, yalan söyleme. süpürge sapıyla kırmışsın dün gece.”
önüme baktım.
“neden kırdın?”
cevap yok.
“hasta mısın evladım? söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle…”
“kırdımsa kırdım, ne olacak! çok mu değerliymiş?”
“lamba senden değerli mi evladım, lambanın amına koyayım, lamba kim? yöneticiye de dedim. lambanızı sikeyim, kaç paraysa veririz. sen değerlisin benim için.”
“beni görünce yanmıyordu baba.”
“nasıl ya?”
“görmezden geliyordu, yanmıyordu. kaç sefer yok saydı beni.”
“e beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor.”
“hadi ya! sahiden mi?”
“evet. ucuzundan takmışlar. bizimle bir alakası yok.”
babama sarıldım, yıllar sonra.
O gece gökteki yıldızlar titreşip yanıyor, Ötüken'den gelen sert bir rüzgar ciğerlere dolup taşıyordu.
Kür Şad'ın evinde toplantı vardı..
Kür Şad’la Bögü Alp, güvendikleri Türk beğlerinden birkaçını çağırmışlardı. Aldıkları buyruk gereğince yayan olarak geliyorlardı. Önce iri Yamtar, arkasından Yağmur'la
Burası dünya ve biz artık çok sıkıldık.
Oyun bitti, zifiri karanlıkta belalar uçuşuyor
Dünyanın yalanları, uçakları ve bombaları arasında solup giden ömrümüzü
Kuşa çeviren yasalardan, yönetmeliklerden, nizamnamelerden sıkıldık
Telefon seslerinden, akıp giden televizyon görüntülerinden,
bilgisayar tıkırtılarından, gazete hışırtılarından
Alıp
ELLERİMİZİN BÜYÜK BOŞLUĞU
Burası dünya ve biz artık çok sıkıldık.
Alıp başımızı sana gelmek istiyoruz
Sana gelmek, orada kalmak istiyoruz
Çok unuttuk hatırlamak istiyoruz
Başımızın okşanmasını, gözyaşımızın silinmesini, kolumuza girilmesini istiyoruz
Yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz
Rüzgârın sesini, ırmağın sesini,
Dağların dağ,