Bir Yudum Kitap
Hani bazen kendimizi anlatamayız. Ne kelimeler yeter ne dakikalar, belki de saatler. Derdimizi anlamayan da ekseriyetle çok yakın biridir. Öyledir. Demirhan, "Birbirini çok iyi tanıyan insanların anlatacaklarının tükendiği bir sınır çizilidir sözcüklerde." der ve ekler: "Ötesine geçemezsiniz." Birbirimizi müthiş bir süratle
Genç hırsız, gecenin sessizliğinde usulca odaya süzülür; feneriyle etrafı şöyle bir kolaçan eder ama çalmaya değer bir şey bulamadığı için yan odaya geçer... O da ne ? ßir uyuyan güzel, tıpkı masallardaki gibi; saçları yüzünü örtmüş ama burnu açıkta birde yorganın dışında kalan ayağı..Hırsız ölesine dalar ki; elindeki fener düşer, tabi uyuyan
Reklam
Gecenin Çekmecesi
İnsanlar öldüler, hep öldüler, bir gün öldüler Anlaşılmaz! Gecenin çekmecesinde unutuldular sonra Bir inci kolye gibi dağılmış boncukları. Belki bir gün balkona çıkar Blok flütle çocuk şarkıları çalarım ''Dostluğun biz sevgisiyle toplanırız burada'' Sizler, bizler, ne bileyim herkesler... İnsanlara uyanmalarını kim söylüyor füsun kim sabah oldu diyor onlara? Bana artık büyü diyorlar Bütün renkleri mezun etmişler hayatlarından Karanlığa emekli öğretmenler gibi sanki insanlar. Bilirsin işte Füsun gidişinden bu yana Hüzün sektöründe bilfiil yirmi üç sene görev yaptım! İnfaza götürürken bari üstbenlerim Gözüme bir gökkuşağı bağlasalar. Bir gece kalkıp bütün ışıkları yakacağım Füsun şiirime ışıktan bir nokta koyacağım! Didem Madak
Geçtin ilkbaharımın kararsız kederi Bir kör gibi bastonuna dayanarak Sendeleyerek, düşerek, yarım yamalak Kutlu bir sessizlikle bıraktın beni Tanrı bile unuttu beni sevmeyi Merhamete koyuldu sızlanarak Sen bir kış güneşi gibi Öğle sonlarında uyudun Nemlendirdin saçlarını Bir damla suya gözyaşını koyarak Ah esmerliğinde senin gök çekmecesi Ah sen gecemin yıldızlarıyla büyüdün Lavanta, lale, sümbülteber İsmini duyuran harf hecesi Bu şiir senin rüyanın gecesi Geçtin hayatımın ağıtlar yakan sesi Bir kuş gibi kanatlarını çırparak Ağlayarak, süzülerek, uçarak Timur KILIÇ
içimde bir ateş, özlem!
Hastaneydim, oradaydım. Kaldığın odaya girmeme izin vermediler, şimdi değil, henüz daha erken dediler. Kaldığın odanın kapı kulbundan ayrılmadı elim, sigara molalarımı saymazsan her an yanındayım. Sabahın ışığıyla gecenin karanlığını ayıran zamana kadar oradaydım. Seni, nefesi buz gibi kristalleştiren başka bir odaya aldılar. Oraya da girmeme müsade etmediler. Bir çekmeceye koymuşlar seni, bir daha açılmayacak kimine siyah, kimine gri, kimine beyaz olan türden. Annelerimizin çeyiz sandukaları vardı hatırlarsın. Bir vakit üstünde oynar, içine saklanmaya çalışırdıkta açtırmazlardı bize. Zoraki evliliklerin hatırlanmaması icap eder derdi.. Seni şimdi ona benzeyen bir sandukaya koydular. Bir kere açılan, bir daha açılmayacak bir sanduka. Bir ara gözümden kayan yaşı avcumla bıraktım üzerine; sıcak olursa serinlersin, susarsan içersin, bilmem belki gittiğin yerde bir şeyler ekmek istersin? sularsın, büyütür beslersin. -Sabah doğan ölümleri, gece boğmaya çalışırız.-
Ana-Babanın Evladı Üzerindeki 80 Hakkı
İmam-ı Nesefi hazretleri bildiriyor ki: Ana-babanın evladı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefatından sonradır. Sağlığında olan kırk haktan onu bedenle, onu dil ile, onu kalble, onu da para iledir. Bedenle olan hakları: 01- Hizmet ederek rızalarını almak. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Ana-babasına hizmet edenin
Reklam
19 öğeden 11 ile 19 arasındakiler gösteriliyor.