Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn- cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve
Delicesine daha dün
Kitaplara düşkündü,
Alınış yürümüş serserilikte.
Akıl mı bu, evi barkı bırak da sen,
İğri büğrü sokaklara dal
Geceyle birlikte.
Bir kız sevmiş yakın zamanda,
!Bahse lüzum var mı geçmişten;
iflah olmaz sanırım,
Geçti iş işten.
Güneş asılsız çıktı ve ışıklar tükendi,
İkimiz de titreyen fitillere kapandık.
Tahtını kurmak için gözlerini beğendi,
Ağırladık geceyi konuk ettik ve andık.
Uyu! Yediveren gülleri bahçemizdedir…
Ve sevdan arsız sarmaşıklar gibi içimde.
Dertlerimiz ya uzakta bir denizdedir
Ya saçlarından sonra unuttuğum mevsimde
Az sonra avuçların uyanacak… ve sesin
Bir çiçeğe su gibi üstüme dökülecek,
Ama bırak, bırak da içten içe titresin
Şu küçücük lambanın nesi var götürecek.
GÜL ŞİİR
Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
içinde onca insan, içinde dünya...
Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlığın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak
"İçimdeki bıçağın eski mahallesi
nereye gitsem, kalbimin çıktığı
aynı çıkmaz
geçmişten söküp almaya çalıştığım
ölmüş olmanın olanaksız anısı
geceyle aynı madenden yapılmış
sözcüklerimi bilediğim bıçak
kör ve saf bir nehir gibi akıyor..
...
Ne kadar kelime o kadar kan
Bir sayfanın varoşlarından
hepimize sızıyor. "