Phantastes, gecenin bütünüyle kötü olmadığına dair bir şey söylemişti. Gecede umut ışığı görebilir ve ona büyük anlamlar yükleyebilirdin. Geceye bakmak, özlem dolu olabilirdi ama yıldız gözyüzünde belirecekti; yıldızlar hep oradaydı.
Gece her şeyin üzerini örter, diye düşünür insan. Oysa gecenin örttüğünden çok hatırlattıkları vardır. Hatırlatırken sarstıkları, sarsarken suskunlaştırdıkları, suskunlaştırırken acıttıkları.
Akşam yemeği için sofraya oturduklarında, Mustafa Kemal kolundaki saati çıkardı, İngiliz generale uzattı."Biz Türklerde âdettir, misafire hediye veririz, benim hediyem bir emanettir, bu saati bana Anafartalar'da bir Türk askeri verdi, hayatını kaybeden bir İngiliz subayından almış, saatin arkasında o subayın künyesi var, o zamanlar da şimdiki gibi savaştaydık, ailesini arayıp bulma imkânım yoktu, sizden ricam, İngiltere'ye dönüşünüzde o subayın ailesini bulun ve emanetini teslim edin, minnettar olurum" dedi. Saatle birlikte, elinden düşürmediği kırmızı mercan tespihini de hediye etti.
General Townshend o geceye dair hatıralarını şöyle anlatacaktı: "Pek çok hükümdarla devlet başkanıyla görüştüm, defalarca resmi-özel konuşmalar yaptım, o geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum!"
Aşkın kendini gerçekleştirmekten başka tutkusu yoktur. Fakat aşıksanız ve arzularınız olacaksa mutlaka, şunlar olsun arzularınız: Erimek ve akan bir dere olmak ezgisini geceye söyleyen.