İrademizin çapı da, sorumluluk ve niyetimizin menzili içindedir. Şimdi gerçek sorumluluğumuzu idrak etmeliyiz. Biz kaybedilmişlerin ağıtçıları değil, dirilenlerin ve daim var olanların müjdecileri olmalıyız.
Kalıcı olan yegâne varlık, bizi ve kâinâtı yaratan yüce Allah’tır.
Dünyanın fânîliği, bize âhireti hatırlatmalı ve oraya hazırlanmayı öğütlemelidir. Aksi takdirde, dünyada miskin bir şekilde yaşayıp gitmeyi ve gayesiz bir hiçliği yücelten uzak doğu dinlerinin telkinlerinde bir fazîlet yoktur. Fazîlet, gözünü sonsuz âhirete dikerek, dünyaya metelik vermemektedir. .
Yûnus Emre bu hakikati ne güzel söyler:
Bu dünya kahır evidir, hem bâkî değil fânidir,
Aldanuban kalma buna, tîz tevbeye gelmek gerek.
Ne durur dünya çokluğu, eşkere durur yokluğu,
Varlık sarâyın hakîkat âhireti bilmek gerek.
Her şeyin düzeleceğine inanarak dua etmek gerekir.
Her şeyi düzeltebileceğimize inanarak mücadele etmek gerekir.
Her şeyin biteceğine inanarak sabretmek gerekir.
Üşüyor insan. Kış bahane.
Havadan soğuk insanlar var.
Düşüyor insan. Ayaklar takılmasa dahi çelmeler var.
Tebessümlere kanmalar, ardından kanamalar var.
Ter ve gözyaşıyla bezenmiş hakedişlerin kursakta kalan hevesleri var.
Gül tutanlara taş atanlar var.
İşte böyle böyle düşüyor insan.
Bir uçurumdan değil...
Başka insanlardan çoğu zaman..
Hasılı dünya ne kadar kalabalık ve insan ne kadar tenha!