İlk Öpücüğün Tarihi
Zaman ilginç bir şekilde yüksekliğe bağlı olarak değişirmiş. Deniz kenarında yaşayan kimse dağ köyünde yaşayana kıyasla daha dinç olurmuş mesela. Çünkü deniz kıyısındaki zaman tepedekinden daha yavaş akarmış. Dünyanın merkezine yakınlıkla ilgili bu formül. Dibe ne kadar yakın, zaman o denli tembel. Bundan ötürüdür ki utancımdan yerin dibine
DİLLENMEK
İzmir'de bir dilsiz, kırda, bir ağaç altında birdenbire dillenmiş. Şimdi herkes bu birdenbire dile gelen dilsizle alakadarmış. Bu havadisi bir arkadaşla beraber okuduk. Arkadaş dedi ki: - Vah, vah, acıdım delikanlıya. Şimdi dili açıldıktan sonra kim bilir bu açılan dili yüzünden ne belalara girecek. O zaman dilsizliğin kadrini anlayacak ama, iş işten geçmiş olacak. Güldüm. - Haksızsın, dedim. Dil bela değildir. Dilsizlik beladır. ''Bülbülün çektiği dili belasıdır'' derler. Ne boş söz. Bülbül, dili olduğu için bülbüldür. Pençe yerine kaz ayağı taşıyan bir aslan nasıl aslan değilse, dili olmayan bülbül de bülbüllükten çıkar, bir balık olur. Hem sen ne sanıyorsun, bütün bülbüller içinde: - Aman başımıza bela geliyor, şu dilimizden bizi kurtarın.! diyecek bir tek bülbül çıkar mı.? Dahası var, bülbülün dili yüzünden başına gelen bela nedir.? Tutup kafese koymaya çalışırlar, değil mi.? İyi ama bülbül ne yapar.? Kafese girince ötmez. Yani asıl en güzel şarkısını o zaman söyler.. Bu sefer, benim bu sözlerime arkadaşım güldü. * [Orhan Selim / Akşam, 12.5.1936]
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Aziz Ali Mısrî'ye hakkımı helâl etmiyorum!
Bana öyle geliyor ki, bizim memleketimizde, hatta Türklerin en münevver geçinenleri arasında bile, Arap meselesinin mahiyeti ile onu idare edenlerin emellerinin ne olduğunu bilen pek az kimseler vardır. Ben bu meseleden, 4. Ordu kumandanlığına ait hatıralarımı yazarken uzun uzadıya bahsedeceğim için burada bu işin yalnız İstanbul muhafızlığım
Eski Sevgilim Safinaz'a Mektuplar - 2
Pek kıymetli eski sevgilim Safinaz! Son zamanlarda Pavlov’un köpeği gibi hissediyorum. Telefonum her çaldığında ya da kapım tıklandığında, senin geldiğini zannederek endorfin salgılıyorum. Fakat kapıdaki, genelde aidat isteyen apartman görevlisi ya da bekar olduğum için vebalıymışım gibi davranan ve belki de son arzum olarak gördüğü etli nohudu
GEÇMİŞ ZAMAN HAVADİSİ
Yağ olup sürülüyordu yalan üstüne maviler Sarı hırsızının yüzünde papatya neşesi Küfürleşenler kolkola girmiş; sinsi deliler Akıbeti bozulmuş yolların... var mı çaresi? Delirmiş sallanırken salıncakta dili İşte o dil zehirledi usulca diğerlerini Duyulur eteğinden çaldığı zillerin her biri Bende bir geçmiş zaman havadisi Tadını bıraktığı dudaktan kaçandı Buğulu gözlerini kısıp konuşuyordu Ben utancımdan suçlu... O arsızlığından hep haklıydı