Zaman geleceğe doğru değil de, geçmişe doğru aktığında, anlıyorum ki; aslında yaşadığım hiçbir şeyi unutamamışım. Hiçbir şeyi geçmişte bırakamamışım ve aslında hiç kimseyi affedememişim. Bununla yaşamak o kadar zor ki. Açıp bir şarkıyı dinlerken, geçmişe saklanmış anılarım birer birer çıkıyor yerlerinden. Sonra buyur burdan yak. Yine en başa dönüyorum. Kendimi odamda, açtığım hüzün dolu şarkıların içinde, yatağımda başımı dizlerimin arasına almış bir şekilde buluyorum yine. Nereye baksam acı, gözyaşı; nereye koşmaya çalışsam hep aynı karanlık. Dönüş yok, kurtuluş yok. Acı ve gözyaşıyla nasırlaşmış ruhum. Bileklerimi kessem, kan yerine acı fışkıracak. Yaralarımın ilacı yok. Sargıya baş kaldırırcasına kanıyor, hep aynı yerden. Geçmişime bakıyorum, nerede ne hata yapmışım diyorum. Her zaman kendimi sorguluyorum. Suçum, yükümden ağır, biliyorum. Ama şunu kendime yediremiyorum; bu lanet hayat-ımda-ta yaşadığım her şeyin, tek sorumlusu, tek suçlusu ben miyim? Neden en çok yara alan, yaşayan oluyor? Yaralayanın neden hiç suçu yok?
(21.07.2020)
Sorular cevapsız kalıyor. Sonra ortadaki tek suçlu yine ben oluyorum. Zaten herkesin gözünde de öyle, biliyorum. Yaşadıklarımdan doğan anılarım ve anılarımdan gün yüzüne çıkan acılarım, beynimin içinde arşivlenmiş. Gün yüzüne çıkmak için her defasında fırsat kolluyor...
A.U