Edebiyat, hepimizin bu sitedeki ortak gayesi. Kimimiz günlük dertlerimizden, telaşlarımızdan kaçmak, kimimiz merakımızı gidermek, kimimiz bakış açımızı genişletmek, kimimiz de boş zamanlarımızı değerlendirmek için edebiyat şemsiyesi altına sığınmışız. Zaman zaman kendimize "Edebi bir metin nasıl okunur?", "Doğru bir okuma yapıyor
"Edebiyat nasıl okunur?" Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Bu konu hakkında incelemeyi okuyacaklara vaaz verecek kadar kendimi yetkin görmüyorum. Bu incelemede yazacaklarım, İngiliz Edebiyat Eleştirmeni Eagleton'ın düşüncelerinin bende bıraktığı izlenimler olacaktır.
Edebiyat hepimizin bu sitedeki ortak gayesi. Kimimiz günlük
Çocukken masallarla öğrenen insan, büyüdüğünde de misallerle daha iyi anlayabiliyor. Saygı duyulması gereken zekalar, güzel bir kurguyla büyük bir evreni size sunabiliyorlar. Kurmacanın bu büyülü dünyasını kullanan Tanpınar da bize, bir enstitü üzerinden dünyayı ve insanı anlatıyor.
Derinliği ve felsefesi olan bir roman, aynı zamanda oluşturduğu
Empresyonizmin manzaradan kağıda dökülen en saf ve yalın hali, hayallerin içgüdüselliği, insanlara verilen imge, şehirlerin insanlara yüklediği dönüşüm, doğanın ihtişamı, suretin ruhta uyandırdığı mutlak etki, hayatın anlamı olan genç kızlar, Proust ve bu toplamın harmonisi olan kötülük çiçekleri.
1919 yılında Fransa’da Goncourt ödülünü
Nereye sorsan sor
Yüreğine,
Geçmişine,
Çizdiğimiz sınırlar,
Hissizleşiyor mütemadiyen
Yokluğuna alıştım
Kalabalık bir şehrin ücra köşesindeyim
Sevgim, inancım, güvenim
Farklı bir coğrafyada filizlenecek
Yağmurlu bir günde
Bir deniz kenarında
Geçmişimi hırçın dalgalara teslim ettim
Mülteci bir çocuğun gülüşünde
Umudumu sakladım
Kimseler bilmesin
Kimseler görmesin
Çocuk
#ozgun
"Sürekli aşk hakkında konuşuyoruz, bir şeyler okuyoruz, lakin sevmeye gelince az seviyoruz."
Çehov'un kaleminden çıkan bu güzel öykü Laptev isimli zengin bir tüccarın, ablasının doktorunun kızı Yulia'ya aşık olup, evlenme teklifi etmesi ile başlıyor. Bu evlilik gerçekleşiyor ancak hiçbir şey hayal edildiği gibi olmuyor.
İnsanların birbirini tanımadan yapılmış mutsuz bir birliktelik, geçmişin beraberinde getirdiği izleri taşıyan şikayet edilen bir hayat ve dış görünüşe dayalı, sevgi geliştiremeden aşka şartlanıp kalmak üzerine evliliğe bakış açınızı etkileyebilecek kısa ve güzel bir eser olmuş. Okurken Çehov'un ustalığını her sayfada hissediyorsunuz.
Bu kitabı okuduktan sonra bana hissettirdiklerini Çehov'un cümleleri ile ifade ederek incelemeyi bitirelim :
"Eğer şimdi biri ona aşkın ne demek olduğunu soracak olsa verebilecek bir cevabı olmadığını düşünüyordu."
Keyifli okumalar...
Üç YılAnton Çehov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20184,484 okunma
Bir romandaki kahramanın, acılarının biline biline o kitabın çöpe atılması gibi bir şeydi bu. İğne acıtıyordu ellerimi, ya çıkarılmalıydı ya da hiç dokunulmamalıydı. Amaçsız , basit ve sığ insanlar vardı ama mutlulardı. Benim ise çektiğim her kağıttan yalnızlık çıkıyordu. Dürüsttüm . fakat onlar bana üsttü. Yalanlar söylenebilirdi, üzerimde oyunlar oynanabilirdi, sağından solundan gözyaşı damıtan bir oyun tahtası gibiydim. Ama bu sefer ayaklanmıştım. İşte, işte ayaktaydım. Gücüm biterse de ayakta kalırım diye düşünüyordum. Yanıldım ve gene düştüm. Harbi düştüm. İyi düştüm. Kimseyi suçlamadım düşerken. Kimseye küsmedim. Yerle de barışıktım ben ve alışıktım da zaten. Nefret ettiğim bir şehirde kaygı ve geçmişin izleri dağlaşırken üzerimde, beni bilen de seven de üzebiliyormuş meğer. Mutluluğun ve huzurun olsa da kısa sürdüğü bu hayatta insanın sadece bir kez ölmediğiydi öğrendiğim tek şey. Oysa geçenlerde "umut var" yazmıştım defterime. Umut yok!