Nereden kaynıyor hayat ırmağı?
Bu durmaz karanlık akış nereye?
Annem mi açılan mezar kucağı?
Ebedi geceden bakış nereye?
Meçhul bir yolcuyum bu son akşamda.
Ümit nurum söndü, siyah bir camda.
Evim, çocuklarım, gözüm arkamda
Ahbablar, bu itiş kakış nereye?
Artık ne mavilik, ne pembe bahar.
Ne mektep, ne sandık, ne sahil, hep kar..
Söyleyin benimle uçan ey kuşlar
O yazlık dünyadan bu kış nereye?
Gönlümde yıldız yok, gözümde ışık.
Emeller, rüyalar karmakarışık.
İmanım nerdesin? Gel karşıma çık.
Bu derin girişten çıkış nereye?
Birkaç rekât namaz, zekât, oruç, hac.
Dualarım gibi kabule muhtaç.
Şeref son nefeste edince miraç,
Semalardan koptu alkış, nereye?
Gel ey Şems. Sina’da bayılan Musa aşkına, Kudüs’te kan ağlayan İsa hatırına, Medine’de “ümmetim ümmetim” diye feryat eden Muhammed Muhtar nuru için gel Şems. Konya artık aşk kokmuyor Şems.
Saat 02.37, bu saatte uyanık olduğuna göre acıkmış olmalı diye düşündüm, bende acıkmıştım çünkü. Üstümü giyip soğuk yağmurlarla ıslanan yolları ağır ağır yürüyerek pilavcıdan ikimize de tavuklu pilav ve ayran alıp evinin yolunu tuttum. Ziline basacaktım ki apartman kapısının açık olduğunu farkettim. 3. Kattı evi, ben de tam karşısında oturuyordum,