Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kısaca İnternetin Ortaya Çıkışı ve Güvenlik
İnternet birkaç güvenilir kişi arasında kurulan ve güvenliğin büyük ölçüde göz ardı edildiği bir ağ olarak dünyaya geldi -çoğu güvenlik unsuru sonradan eklenmişti ki bu eklemeler bile nadiren yapılıyordu. Ayrıca mahremiyet diye bir şey de yoktu —dolayısıyla bu ağda gerçekleşen iletişime kitlesel ölçekte müdahale etmek hiç olmadığı kadar kolaydı.
Sayfa 303-304
Soğuk Damga
... Örtünme vaktim geldi Vahşi bir melankolide Sildim parmak izlerimi kendi tetiğimden bile Kara bir battaniye sarıyor bedenimi Gecenin gümüş kabzasında Yaslandığım ağaçtan uğultusunu dinliyorum İçinden geçtiğim yaralı ormanların Yakın tarihim: kavgada haydut, aşkta forsa Yaralı bir hayvan kadar uzak, Ansızın gelen bir intihar kadar yakınım Ağaçlarını yaktığım ormanda ...
Sayfa 45
Reklam
Mantık silsilesi içinde hayatta düşünemem, kaotik düşünürüm, düşündüğümü bile bilmeden düşünürüm,dalar gider gibi düşünürüm, daldan dala düşünürüm,dere tepe düşünürüm. Şikayetçi değilim gerçi. Kafasını disiplinli işletebilen akıllı uslu insanların göremeyeceği şeyleri görür,kuramayacağı hayalleri kurarım bu sayede. Niye şikayetçi olayım. İyi geçiririm bu bakımdan kendimle. İtişip kakışmam.
Ahahahha Tr'de hiçbir şey değişmiyor
İki Rus yazarının komünist düzeni yeren yazılarından ötürü mahkûm edilmesi Batı dünyasının sağcısını, ortacısını, sosyalistini, hatta komünistini bile öfkelendirdi. Eski bir komünist olan ünlü İtalyan romancısı İgnazio Silone: "Duruşma, şereften yoksun ve gülünçtür," derken, Fransız Komünist Partisi üyesi ve Marksist edebiyatçılarımızın baş tacı Aragon da vicdanının sesini susturamadı. Kararın doğru olmadığını itiraf etmek zorunda kaldı. Yalnız sayın sosyalistlerimizin, o pek kahraman hürriyet âşıklarının hiç sesi çıkmadı. Yine üstte kalmanın yollarını aradılar ve kendilerine sorarsanız, buldular! Fikir özgürlüğünden yoksun bir ülkenin insanları imişiz. Diğer ülkelerin durumu bizi ilgilendirmezmiş. Önce kendi halimize bakmalı imişiz. İftira ettiğimi sanmayın, aynen böyle yazdılar. Okuyucularını aptal yerine koyarak, geçmişin hatırlanmayacağını sanarak... Önce kendi halimize bakmak... Yerinde bir söz. İyi ama, daha önceleri neredeydiniz? Aklınız yeni mi başınıza geldi? Kosigin Rusya'sında hürriyetlerin çiğnenmesi sizi ilgilendirmiyor da, Franco'nun İspanyası niçin ilgilendiriyor? Komünist İspanyol yazarları tevkif edildiği vakit neden feryat ediyordunuz? Lorca'ya hâlâ acıklı ağıtlar yazmanızın sebebi ne ola? Salazar'ın Portekiz'inden size ne? Mozambik'le niçin uğraşıyorsunuz?
Çok tanıdık geldi ;))
*** O çok zekiydi: İnsanın söyleyeceği şeyleri değil, söylemek isteyebileceği şeyleri bile hissediyordu. ***
Sayfa 111Kitabı okudu
Sigarayı söndürdüm, odaya girdim. Gözüm karanlığa alışmıştı. Akrobatı açmama gerek yoktu. Zaten Müzeyyen, evde yoktu. Tek harekette bütün ışıkları yaktım. Ufaklığın odasına daldım, boştu. Göze görünebilecek, not bırakılabilecek her yere baktım. Bir daha, bir daha baktım. Telefonun yanındaki not defterine, not defterindeki yazılara, yazıların
Reklam
Bir deli, bana bu kravatın ne işe yaradığını soracak olsa, ister istemez hiçbir şey, demek zorundayım. Yalnızca süs olarak kullanıldığı bile söylenemez, çünkü günümüzde cesaretin, gücün, üstünlüğün simgesi haline geldi.
Ölülerimiz Nerede?
Darbe olmuş. Cuntacılar ibret-i alem için adam asma te­laşındalar. Kurbanlardan biri de Veysel Güney. On bir gün arayla yapılan iki duruşmadan sonra idamına karar veriliyor Veysel'in ve 10 Haziran 198l'de asılıyor. ldam gecesini, dö­nemin Gaziantep Cumhuriyet savcısı anlatıyor: " ... dedim 'Veysel, son bir arzun var mı? Adettendir, son arzun nedir?' 'Babama mektup yazacağım' dedi. Kağıt kalem verdik. Yazdı mektubunu. Hiç kimseyi tanımıyordu orada ve ipe götürülen bir adamdı. Avukatı yoktu, yakını yoktu, hiç kimsesi yoktu ... " Veysel'in mezarı da yok şimdi. Asmakla kalmamışlar, ölü­sünü de vermiyorlar. " ... Karga ağzında bir karga ölüsüyle geldi uzaktan ve ora­ da bir yere kondu. Toprağı eşeledi ve ağzındaki ölüyü, açtı­ğı çukura koydu. Sonra eşelediği çukurun üzerini yine top­rakla örttü. Bunları gören Kabil'in içi yandı, bir karga kadar olamadığı ve kardeşinin ölüsünü açıkta bıraktığı için piş­man oldu. Ah! etti ... " Ey cellatlar, ey güvercin kasapları, ölüm tacirleri... İnsan daha konuşmadan, öğrenmeden, bilmeden "mezar kazıyordu" ölüsü için. Ne Berfo ananın oğlunun ölüsünü verdiniz, ne de Vey­sel'in mezarını ... Ölülerimiz nerede? Bir karga bile değilsiniz. Kabil'in kargayı görüp de utanan kalbi yok sizlerde, anladık. Ama, yorulmadınız mı, ağzınızda cesetlerle yıllar yılı te­pemizde akbaba gibi dolaşmaktan? Bir karga gibi yapın hiç olmazsa. İnin yere ve bırakın ölülerimizi. Kalplerimiz onla­ra mezar yeridir.
Sayfa 114 - İletişim Yayınları / 10. Baskı 2016, lstanbulKitabı okudu
"Ağlamak geldi içimden, hıçkıra hıçkıra ağlamak. Ama bir damla bile gözyaşı dökemedim.."
Sayfa 102Kitabı okudu
Mobbing Bank Diyor ki;
Türk Fırtınası Nereden bilebilirdim yaşamımın bir fırtına estirmeye ait bir görev olduğunu! Dokuz yaşında aldım ilk yaramı on iki Eylül sabahında! O yara büyüttü beni!
Reklam
"İşte, şimdi beni yine tahrik ediyorsun," diye fısıl dadı. "Külot giymemiş olman iyi bir şey." "Öyle mi, nedenmiş?" Clay geriye çekilip etrafı kolaçan ettikten sonra ar- ka cebine uzandı. Etrafta kendileri gibi yemek yiyen birkaç kişi, barmen ve garson vardı. İçinde çok gizli bir şey varmışçasına elini yumruk
Sayfa 128
Adam döndüğünde, daha yatıyordu, bir çingene gibi ışıl ışıldı. Adam, yanı başındaki iskemleye çöktü. "Gitmeden önce bir gece benim eve gelmelisin; olmaz mı?" dedi, kaşlarını kaldırarak; elleri, dizleri arasından sarkarken, baktı. "Geleyim mi?" dedi kadın, yerli şiveyi yansılayarak. Adam gülümsedi. "Evet,
Sayfa 143
İnsanlarla genelde konuşamam bile. Neyi nasıl söylemem gerektiğini de hiç bilmiyorum. İşte bu noktada aklıma soytarılık geldi. Bu, benim insanlarla son yakınlaşma çabamdı. İnsanların beni dibine kadar dehşete düşürmesine rağmen onlardan ne yaparsam yapayım kopamıyor gibiydim. Böylelikle, “soytarımla” birlikte insanlarla bir noktada bağ kurmayı başardım.
Sayfa 14
normal bir insanın vereceği mantıklı, uyumlu bir yanıt: kravat!.. Oysa deli olan biri boynumdaki bu şeyin saçma sapan, yararsız, renkli bir bez parçası olup çok karmaşık bir biçimde bağlandığını, ciğerlerime hava gitmesini ve kafamı çevirmemi zorlaştırdığını söyleyecektir. Yalan da değil, bir vantilatöre falan yaklaştığımda çok dikkatli davranıyorum, bir kaptırdım mı bu bez parçası yüzünden boğulabilirim. “Bir deli, bana bu kravatın ne işe yaradığını soracak olsa, ister istemez hiçbir şey, demek zorundayım. Yalnızca süs olarak kullanıldığı bile söylenemez, çünkü günümüzde cesaretin, gücün, üstünlüğün simgesi haline geldi. Tek yararlı işlevi, eve gidip de çıkardığınızda duyduğunuz rahatlama; insan sanki bir şeyler kurtulmuş gibi oluyor, neden kurtulduğunu bilemiyor o başka.
İlk günden beri bir yerimi bile açıkta bırakmayacak şekilde sarıp sarmaladı beni. Yaşıtlarımın ancak otuz yıl sonra geleceği şefkat makamına doğuştan gelip oturmuş sanki. Bir dakika önce hissettiğim ne varsa dağılıp gitti. Hazır değilim diye tespit ettiğim her lafım, hayat amacım oldu. Bir anda evlenesim, anında doğurasım, saniyesinde işi gücü bırakıp kadın hareketini yüz yıl geriye çekesim geldi.
Sayfa 28 - Karakarga YayıneviKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.