Gerçekten doktorların umuda ihtiyacı var.
"Önünde rahat beş yılın var," dedi Emma. Emma nihayet bir rakam söylemişti, ama bir kâhinin edası ya da gerçek bir inananın kendinden emin tavrı yoktu halinde. Daha çok bir temenni gibi söylemişti. Tıpkı sözcükler yerine rakamlarla konuşan şu hasta gibi. Sanki benimle konuşmuyordu da, geleceğe hükmeden güçlere ya da kadere yalvarıyordu. Doktor ve hasta ilişkisi çoğu zaman kendine özgü bir ağırlık, bir otorite barındırsa da, bazen de-tıpkı şu andaki gibi, birbirine sarılıp uçurumdan aşağı bakan iki kişiden ibaretti. Görünen o ki, doktorların da umuda ihtiyacı vardı.
Sayfa 171Kitabı okudu
Ne Gam Baki, Ne Dem Baki
"Geleceğe ah etme, geçmişini yâd etme! Alacağın bir nefes, onu da berbat etme!"
Sayfa 101 - Mecra YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bir sebep olacak ve o sebebe katlanacaksınız, o zaman hayatınız anlam kazanacaktır. Niçin yaşamanız gerektigini, niçin nefes alıp verdiğinizi, sabah uyandığınızda o günün size niçin bahsedildiğini biliyorsunuz. Dert, keder, hüzün, mutluluk, mücadele, başarısızlık fark etmiyor, katlanmanız gerekiyor.
"Nefes alan, kanayan, doğuran, acı çeken milyonlarca insanın yaşamını düşünmek. Günümüzde sadece bu görüş açısı geçerli olmalıdır."
"Geleceğe ah etme, geçmişini yâd etme! Alacağın bir nefes, onu da berbat etme!"
Sayfa 101Kitabı okudu
Kudemâ buyurmuşlar ki: "Geleceğe ah etme, geçmişini yad etme! Alacağın bir nefes, onu da berbat etme!"
Reklam
Geleceğe ah etme, geçmişini yâd etme! Alacağın bir nefes, onu da berbat etme!"
Geleceğe ah etme Geçmişini yâd etme Alacağın bir nefes Onu da berbat etme!
PADİŞAH VE BEYAZ AT Padişahın dillere destan beyaz bir atı varmış. Padişah, bu atını çok severmiş, gezilere hep beyaz atla çıkarmış. Ata olan sevgisi o denli fazlaymış ki bir gün maiyetine şöyle demiş: “Bu at benim için çok değerlidir. Beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim, çok dikkatli olun. Onun ölüm haberi beni kahreder.” Zaman geçer, her şeyin olduğu gibi beyaz atın da eceli gelir ve beyaz at ölür. Padişahın adamları telaşlanırlar, atın ölüm haberini verecek olan kişinin öldürülebileceğini biliyorlardır. Kimse padişaha bu kötü haberi vermeye cesaret edemez. Nihayet Seyis başı bu görevi üstlenmek zorunda kalır. Padişahın huzuruna çıkan Seyis başı: “Padişahım, sizin beyaz at var ya!” “Evet” der padişah. Seyis başı: “O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini kapamış, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor.” Padişah: “Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!” Seyis başı: “Aman hünkârım! Ben demedim, siz dediniz.” der ve ölmekten kurtulur. Ne söylediğimiz kadar neyi nasıl söylediğimiz de önemlidir. Söyleme şeklimiz çok şeyi değiştirebilir. Hayatta başarılı olmuş insanları gözlemlediğinizde onların bu yeteneğe sahip olduklarını görürsünüz.
Son
Tahayyül edilemeyen bir buluşmayla yüz yüze olmak nefes nefese koşan atların hırıltısı. Nice kez kalp krizi, hastalık, trafik kazasıyla teğet geçen ölüm, Ve artık gerçekleşen ölüm. Apayrı boyuta açılan kapı. Anahtar deliğinden zulmet ya da nur sızdıran ölüm. Ya dehşetli iki göz ya da rahmetli iki göz karşılar. O an geleceğe dair ne varsa hatırlanır, geçmişi he saplanır kişi için. Sahnedeki oyuncunun rol değil gerçeğini oynadığı, Kişinin provası olmayan kıyameti. Hayat bir kez yaşanır, ölüm de bir kez. Vekâleti olmayan ölüm. Neden, niçin, nasıl suallerinin cevabı. Hiç kimseyi kayırmayan ve unutmayan ölüm. Kimi için hüsn-i hatime, kimi için sû-i hatime... Yani... yeni bir diriliş.
Sayfa 32 - Dua Yayınevi
269 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.