Durup dururken kocaman bir böceğe dönüşürseniz ne hissedersiniz? Öyle bir böcek ki, iğrenç, tiksindirici, yapış yapış.
Belleği ve anıları aynı; önceki gibi düşünmeyi sürdürebilen; içi insan gibi ama dış görünüşü koca bir böcek.
Toplumun bireyleri, anneniz, babanız, kardeşiniz sizi böcek olarak görülüyorlar, siz onları tanıyorsunuz, onlarla
(COK UZUN VE KİTAPTA HERBİR SÖZÜN DÜŞÜNÜLESİ EN NAİF BÖLÜMÜ)
“ Momo, şimdi o büyük salonun içindeydi. Burası en büyük kiliseden daha görkemli, en büyük istasyonların salonlarından bile daha genişti. Güçlü sütunların üzerinde yükselen tavan neredeyse görünmüyordu. Etrafta hiç pencere yoktu. Kocaman salonu aydınlatan altın renkli ışık çevrede
Ölmenin en kötü tarafı ne biliyor musun?
Cevap beklemeden konuşmaya devam etti:
Herşey yarım kalıyor. İnsana koyan şey, tüm o yarım kalan işlerin yarım kalmasının hiç öneminin olmadığını anlaması. Yaşarken günler boyunca yaptıklarının bir anda puf diye uçup gitmesi... O halde neden her sabah kalkıp işe gittim? Neden kredi kartlarımın borcunu ödemeye çalıştım? Neden gelecek için kaygılandım? Neden seviştim? Neden aldattım? Neden kendimi bir bok sandım... Yok bütün bunların bir cevabı yok. İşte görüyorsun geriye kalanları... Belleği de kalanlar bunlar. Yıkık dökük bir hayat, anlamsız nesneler... Bir çöp yığını...
26. yüzyılda teknoloji oldukça gelişmiştir. İnsanların bellekleri depolanıp yeni kılıfların içinde hayata döndürülebilmektedir. Zengin insanlar için bu iş oldukça kolaydır. Fakat sömürülen, bedeni isteği dışında alınan ve hayata dönmek için parası olmayan insanlar da vardır. Ana karakter Kovacs bir kordinamiktir. Varlıklı bir adam olan Laurens Bancroft ölmüştür. İmkanları sayesinde yeniden uyanmıştır fakat nasıl öldüğünü merak etmektedir. Polisler intihar olduğunu söylese de onlara inanmayıp Kovacs'ı tutar. Kovacs'ın belleği bu iş için Harlan'dan Bay City'ye uzak bir yol çeker ve yeni bir bedende uyanır.Kovacs bunu araştırırken başka olayları da ortaya çıkarır.
Kitabın konusu oldukça ilgi çekiçi ve orijinal. Distopyayı sevdiğim için bende de merak uyandırmıştı. Ancak beklentim mi fazlaydı bilmiyorum kitap beni tatmin etmedi. Olay örgüsü biraz fazla dağılmıştı. Bazı yerleri neden bahsettiğini anlamak için iki kere okudum. Ve gidişat beni pek heyecanlandıramadı. Uzak bir gelecek için böyle bir teknoloji geliştirilip olay insanların öldükten sonra tekrar yaşama devam etmesine kadar getirilmişken her işin içine cinselliğin sokulması da beni ayrıca rahatsız etti.
Sonuç olarak biraz hayal kırıklığına uğradım fakat konu ilginizi çekiyorsa fazla beklentiye girmeden okuyabilirsiniz.
Beyine o denli çok rasgele enformasyon ulaşır ki bunların çok büyük kısmını n göz ardı edilmesi gerekir. Her aldığı bilgiye aynı öncelik değerini tanıdığı takdirde beyin doğru dürüst işlev göremez .,bu nedenle beynimizde neyin önemli olduğuna kılavuzluk eden bir bilinçaltı kılavuzu vardır.biloncaltinda var olan bilgilerle beyne gelen veriler çalışırsa o haber veya veri bilgi haline gelir ve alınmış olan sinyal anlam kazanır.. bu nedenle ne denli çok gelecek belleği geliştirir istek dış dünyadan gelen sinyallere o denli çok açık olur ve o denli çok sinyalin farkına variriz.
Sert bir esinti var bugün, genelde hava işlerine pek kafa yormam ama Fahri amcanın defnedileceği gün havanın birden bire bu kadar sertleşmesi tuhaf. Rüzgar; sapı, samanı, tozu karıştırıp savuşturdukça cenaze alayındaki nemli gözlerin sım sıkı kapanmasına sebep oluyor. Her kapanan gözün ardındaki insan belleği yalnız başına bir hayatı sonlandırmış
“İnsanın yalnızca kendi gücüyle, bu dünyada var olması olanaklı değil mi?”
Kitabın kahramanı okuyuculara bu soruyu soruyor. Bütün kitap bu sorunun üzerine kurulu, süslü felsefe cümlelerden uzak, olabildiğince sade bir anlatımla şekilleniyor roman.
Daha ilk sayfalarda kafamda oluşmaya başlayan soru: Neden yürüyor bu adam, geçmişte ne yaşamış,
Kayıp Zamanın İzinde, upuzun bir yolculuk. Bir kez bu yolculuğa hazırlıklarımı yapmadan çıkmış biri olarak; gördüklerim, yaşadıklarım aklımı başımdan alsa da hep bir eksik vardı. Sayfalar dolusu betimlemeleri, hayalleri, hatıraları okurken ne kadar etkilensem de derinliğine inemiyordum. Sürekli kendime sorular soruyordum; geçmişi hatırlamayı