"… Motosikletinin üzerine yumulmuş giden insan bu gidişin somut bir saniyesine verir kendini yalnızca; geçmişten ve gelecekten kopmuş bir zaman parçasına tutunur; zamanın sürekliliğinden kopmuştur; başka bir deyişle esrime durumundadır; bu durumda yaşı, karısı, çocukları, kaygıları umurunda bile değildir; unutmuştur onları, bu nedenle korkmaz, çünkü korkusunun kaynağı gelecektir ve gelecekten kurtulmuş bir insan için korkacak bir şey yoktur. Teknoloji devriminin insana armağan ettiği bir esrime biçimidir hız. Motosiklet sürücüsünün tersine, koşucu, kendi bedeninin varlığını her zaman duyumsar, ilaç ampullerini, soluk durumunu hiç aklında çıkarmamak zorundadır; gövdesinin ağırlığını ve yaşını hisseder koşarken, kendi kendinin ve yaşamının zamanının her zamankinden daha fazla bilincindedir. İnsan hız yeteneğini bir makineye devredince her şey değişir: Artık kendi gövdesi oyunun dışındadır ve bir hıza teslim eder kendini, cisimsiz, maddesiz bir hıza, katıksız hıza, hızın hızlılığına, esrime hızına."
İkinci Abdülhamid’in kıskanç cãriyesi ãh’ının ateşiyle gök katlarını değilse de,muzdarip ruhunu incecik oyma işleriyle oyalamaya uğraşan padişahın marangozhãnesini ateşe veriverdi.Zarar ziyan cãriyenin kalbinde mi,marangozhãnede mi daha fazla,bunu tarihler yazmıyor.say:54 Bahtınıza Ekim’lerde hep İstanbul düşüyor.İstanbul bahtınıza hep Ekim’lerde düşüyor.Daha iyi vurulmanız daha iyi ölmeniz için her halde.İstanbul Ekim’de geçmişten ve gelecekten mürekkep çünkü.Üstelik salt kendi geçmişinden değil;sizinde geçmişinizden mürekkep.Önce ışık oluyor.Sonra su.Ve mavi.Ve yıldız.Bir Beyoğlu tramvayı,bir ãmãnın laternasında istiklãl caddesi uzantısı bir hüzün.Köşe başlarında ulysses’in bakışı,kestanecilerin kapı tuttuğu kitapçılarda taze mürekkep kokusu.Boşluğa dağılan buhurumeryem:bir şiirin sancısı.Bir sap gül:bir hayatın yarısı.Neden kalbimizin bütün acılara açık yerinin adı şãir.say:62 Sarayı olmayanın sultan olmadığını kim iddia edebilirdi? Ve bir ayna derinliğine dökülen görüntüleri ne yapabilirdi.
Reklam
…Ama şimdilik zincirin sadece tek bir halkasını çözebildim. O da yaşamların çalınması. Bedensel anlamda ölümsüzlük olmadığından beyinsel anlamda ölümsüzlüğü yakalamak. Yani epilepsi hastalarının çok küçük bir kısmının bilinçsizce yaptığı bu durumu, yani senin yaptığını, her normal insanda yapabilecekleri bilinçli hale getirmek. Bu sayede dünyanın sahipleri yaşlanan kendi bedenlerinden çıkıp, genç bedenlere geçebilecekler. Bunu sürekli hale getirerek de ölümsüzlüğü yakalamış olacaklar. Bu da demek oluyor ki her yakışıklı genç birey, yaşamının çalınmasıyla karşı karşıya kalmakta. Yıllardır uğraşmakta oldukları şeyin, epilepsi hastalarının bilinçaltına inerek gelecekten izler görebilmek olduğunu düşünürdüm…
"İnsanlar kendilerini mutsuz edecek hatta hayatlarını karartacak bir şey dahi olsa kendi uydurduklarına inanıyorlar.Bu daha iyi bir gelecekten ümüdini kesmiş insanların inanma ihtiyacıdır."
Sayfa 246Kitabı okudu
Tertemiz şeylerden sözedeyim İlk sevdalarımdan, ilk dostlarımdan. Ne toprağın kokulu çiçekleri Ne yıldızlar Ne vahşi gönüllü, vahşi ruhlu insanlar ; Hiç, hiç bir şey kalmıyor ebedi olarak, Her şey kuruyor sabah çiğleri gibi. Ama bir şeyler kalıyor ki çok kıymetli. İşte bu kalıntıların parıltısı Bir emanet sanki sonsuzluğa. Çimenler üstünde oturmak Dostlarla bir şeyler okumak Dolaşmak yıldızların altında Gelecekten konuşmak... Ho Chih-Fang
"Birbirimizi yeniden görene değin aradan çok uzun zaman geçebilir. Ama Alaska'dan tek parça dönebilirsem, benden haber alacağına emin olabilirsin. Sana önerdiğim şeyi tekrarlamak istiyorum; yaşam tarzında köklü bir değişiklik yapmalı, daha önce hiç duymadığın ya da yapmakta kararsız kaldığın türden şeylerin tamamını yapmaya başlamalısın. Çoğu insan kendilerini mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunun değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Huzur veriyor gibi görünse de, insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak belirlemiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum. İnsan yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır. Yaşamın keyfi yeni deneyimlerdedir. Bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz, her yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilir."
Reklam
MUTLULUĞUN RESMİ:)) sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin işin kolayına kaçmadan ama gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil ne de ak örtüde elmaların
"...Dibek sokaktaki kâffeler yine oranın müdavim müşterisi olan kişilerle dolar boşalırdı. Beş dakika olsun uğramadan edemezlerdi. Sanki buluşma, görüşme noktasıydı. Konular eskilerden açılır; üzüntülerden, iz bırakan olaylardan, coşkulardan ve gelecekten konuşulur. Kaffenin önünden gelen giden, düşünceli olan olmayan, dalgın giden, gitmeyen gözler bir tanıdık arar, mutlaka bulur; selamlaşıp, birkaç dakika oturulur sohbet edilir. İşte bu kâffelerden birisi de sokak arasında mütevazı küçük, şirin; fazla gösterişi olmayan Sürpriz Kâffedir. Yaz aylarında sokağa konulmuş, karşılıklı olarak yan yana duran iç içe girmiş küçük masalarda sohbetler edilir, günün yorgunluğu çıkartılırdı...."
Sayfa 133 - "Rüzgarların Dövdüğü Kent
Kendi başlangıçlarımızı öğrenmemizin gereği yok. Torunlarımızın da bizim kendi yaşamımızı bilmelerine gerek yok. Bu dünyada herkes kendine ayrılmış zamanı tüketiyor, sonra da gidip mezarında uyuyor. Onlar için bir şey ifade etmeyeceğimize göre, bizden sonra gelenler için kafa patlatmamızın ne gereği var? İyi ama her şey unutulmaya yazgılıysa, neden bir şeyler kurmaya çabalıyoruz ve atalarımız neden bir şeyler kurdu? Neden yazıyoruz ve atalarımız neden yazdı? Evet, durum böyleyse neden ağaç dikelim ve neden çoluk çocuğa karışalım? Bir dava için savaşmak neye yarar, ilerlemeden, gelişmeden, insanlıktan, gelecekten söz etmek neye yarar? İçinde yaşanan ana gereğinden çok ayrıcalık tanımakla, bir ölüler okyanusunun bizi kuşatmasına göz yummuş oluruz. Bunun tersine, geçip gitmiş zamanı yeniden canlandırırsak, yaşam alanımızı genişletmiş oluruz.
Her gün, her saat hayata dört elle sarılmak, gelecekten yoksun olduğunu bile bile günübirlik yaşamayı sürdürmek, tıpkı hava olduğu sürece nefes almayı bırakmamak gibi karşı konulmaz bir içgüdüydü.
Sayfa 182Kitabı okudu
Reklam
''Düz bir çizgiden çok, bir küreydi zaman. Mükemmel bir küre... Geçmiş, yeterince derine gömülürse gelecekten çıkıyordu..”
215 syf.
8/10 puan verdi
Zamanda yolculuk temalı filmlerden hoşlananların keyifle okuyabileceği bilimkurgu-aşk tadında bir roman..Sayfalar ilerledikçe hikaye kadın karakterimiz Maggie,gelecekten gelen çekici yabancı Chuck ve geleceğe dair büyük bir projesi olan Charlie arasında bir aşk üçgenine dönüşür.Charlie Chuck'ın daha genç ve toy halinden başkası değildir aslında ve bu iki adam ne kadar farklı görünseler de özde aynıdırlar..
Aşka Zaman Ver
Aşka Zaman VerSuzanne Brockmann · Epsilon Yayinevi · 201134 okunma
Birlikte geçireceğimiz bir gelecekten neden söz ediyorsun Milena? Olmayacağını bildiğin için mi?
Geçmiş denilen şey, gelecekten arındırıldığı anda bir yığın önemsiz ayrıntı haline gelir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.