Sosyal adalet, emeğin sömürülmesine karşı çıkılması, hakkının verilmesi yani her şeyin yerli yerine konması açısından baktığımızda sol, Anadolu İslam tecrübesiyle çatışmak zorunda değil. Tam tersine oradan beslenip belki dünya sol literatürüne çok önemli katkılar sunabilirdi. Bu özgüvenle bakabilseydi Avrupa solunun eksik bıraktığı, okuyamadığı, yanlış gördüğü yerleri düzeltebilirdi. Bu fırsatı kaçırdılar. Bizdeki sol gelenek İdris Küçükömer, Kemal Tahir çizgisinde ilerleseydi çok farklı bir tasavvur ortaya koyabilirdi.
Hangi dil ?
Mümkün olan tek yol basit bir düşünceden yola çıkarak çok dilliliği destekleyecek ve bunu bir gelenek haline getirecek gönüllü bir eylemdir: bugün herkesin açıkça üç dile ihtiyacı vardır. Birincisi kendi kimlik dili; üçüncüsü İngilizce. Bu ikisi arasında, özgürce seçilmiş, genellikle ama her zaman değil bir başka Avrupa dili mutlaka ikinci bir dil haline getirilmelidir. Herkes için bu dil okuldan başlayarak birinci yabancı dil olacak, ama aslında bundan da fazlası, gönlündeki dil, benimsediği dil, birleştiği dil, sevdiği dil olacaktır.
Reklam
Hicab, bastırıcı bir önlem değildi. Sadece Hz. Muhammed'in düşmanlarının kendisini karalamak için kulla­nabileceği olası bir skandalı önlemek için tasarlanmıştı. Hicab konusunu ve Müslümanların örtünme şartını düşün­meliyiz. Bu gelenek, Batı' da kadınların bastırılması olarak algılanır ama Kur' an' dan açıkça anlaşıldığına göre, sadece Peygamber'in hanımları için geçerli olan bir protokoldü. Tıpkı erkekler gibi Müslüman kadınların da mütevazı giyinmesi iste­nir ama çarşafa girmeleri ya da kendilerini evin bir bölümüne kapatarak erkeklerden uzak durmaları istenmez. Bu, sonra­sında gelişen bir gelenektir ve Hz. Muhammed'in vefatından üç-dört kuşak sonrasına kadar İslam İmparatorluğunda yaygın bir gelenek haline gelmemiştir. Görünüşe bakılırsa, Müslüman dünyasında kadınların örtülmesi ve erkeklerden uzak tutulması geleneği, uzun zamandır kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yapan Perslerden ve Bizanslılardan gelmiştir.
Sayfa 307 - Koridor Yayıncılık.
Ne yaşayışın, ne düşünüşün, ne giyinişin üslubu kaldı; Her şey gelenek dışına çıktı; her beyni tatsız ve soysuz bir Arnuva ve bir Rokoko merakı sardı; Binalarımız, eşyalarımız, elbiselerimiz gibi ahlâkımız, terbiyemiz de rokokolaştı.
Sayfa 11 - İletişim YayıneviKitabı okuyor
Puşkin, Merimée'nin Fransızlarını Rusçaya uyarlamış ve böylece "Batı Slav Şarkıları" Ruslara akraba olan gerçek sahiplerine, Slavlara dönmüş oldu. Bu şarkıları Sırbistan'da duyamazsınız, bundan hiç kuşkunuz olmasın. Başka şarkılar söylüyorlar, ama fark etmez: Puşkin'in yarattığı şarkılar -Slav ruhu, Slav gelenek ve görenekleri, Slav tipi, tarihi ve önemiyle- Slav yüreğinden kopup gelen halk şarkıları ve söylenceleridir
Sayfa 685 - Yapı Kredi Yayınları
Gelenek ve önyargı seviyesinin üstünde uçmak isteyen kuşun kanatları güçlü olmalıdır.
Sayfa 136 - İş Bankası
Reklam
Ne hoş
Birlikte öğle yemeği yiyor, baş başa sohbet ediyor, kitapçıya gidip birer kitap alıyorlardı. Ne hoş bir gelenek!
GERÇEK DÜŞÜNCESİ SON BÜYÜK YANILSAMA...
Gerçek yoktur, her şey bir gelenek, dil oyunları, hepsi en azından ilkesel olarak eşit değerde farklı olasılıklardan oluşan bir labirenttir...
ENCORE
[Moğollarda] baba öldükten sonra oğulun, öz annesi dışında babasının bütün karılarıyla evlenmesi gibi çok ayıp bir gelenek vardır. Anne ve babanın çadırı en küçük oğula düşer. Bu yüzden o, babasının bütün karılarına bakmak zorundadır. Eğer isterse onları kendi karısı yapar. Öldükten sonra, onların babasına dönüp ona hizmet edeceklerinin bilincinde olmasına rağmen bu hata sayılmaz..
Sayfa 55 - Kronik KitapKitabı okuyor
İnsan hafiflemedikçe, üzerinde eğreti duran önyargı, gelenek ve vesveselerden kurtulmadıkça hakikate doğru kanat çırpamaz.
Reklam
Gomidas da Türk kültürünü çok benimsemiştir eminim :)
Türk Ocağı’na, Türk gelenek ve kültürünü benimsemiş olan azınlıkları da almayı talep ediyordum. Çünkü, Ocak’ın ırkçılığa kaymasına engel olmak istiyordum. Üye olarak almaya Ocak’ı ikna edememekle beraber Komitas gibi sanatkârları davet ediyorduk.
Bazı dalların memlekette tutunması en az iki asır ister. Eğer modern çağların gereklerine ayak uydurabilmiş bir ordu varsa, bu geleneği çok eski bir kurum olmasından ileri gelir. Onun üzerinde tartışılmaz. Hatta, bir memlekette bürokraside, meselâ evrakın kaybolmaması gibi –insanlar bunun farkında değiller, fakat Türkiye’de evrak kaybolmuyor– yazılan dilekçelere cevap verilmesi gibi –geç veya saçma cevap veriliyor olabilir, ama veriliyor– belirgin alışkanlıklar yerleşmişse, bunlar bürokrasinin de köklü bir geleneği olduğunu gösterir. Birleşmiş Milletler üyesi olan ülkelerin büyük çoğunluğunda böyle hukukî bir yapı ve kanun düzeni yoktur; şayet burada var ise, bir gelenek söz konusudur.
Soru: son kullanma tarihi geçmesine rağmen, çoğunluğun kaybetmekten ölüm kadar korktukları töre, gelenek ve adetler nedir? Yani sana çocukken su verip, sırtını okşayan tonton komşu amcanın, sen küpe takan, saç uzatan bir delikanlı olduğunda ya da kendi kafasına göre takılan bir genç kız olduğunda, sana duyduğu düşmanlığının altında yatan korku nedir?
Sözün kısası: kendimize dönelim. Ahlak, edebiyat, muzu, giyim, zevk, yemek, eğlence, hukuk,aile, görenek, gelenek ve her şey de milli olalım.
Dış dünyada gerçekte ne olduğunu idrak etmek için 'orada var olmanın' ne anlama geldiğine tam manasıyla cevap veren soruya yönelmek gerekir. Başka bir ifadeyle, entektüel gelenek harici varlıkların alanına değil, bizatihi varlığın nihai doğasına odaklanmaktadır ve bu, bir 'vücud' anlayışını ve bu anlayışın beraberinde getirdiklerini talep eder.
Sayfa 112Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.