Sen yine bahar olunca gel kırlara Gelincik. Bir ömre bin bahar sığacak değil ya nasılsa, bekleriz Turna kuşları ile toprağı buse buse kırmızıya boyadığın demleri.
Gelinler eskiden kırmızı giyermiş. O yüzden sana gelincik denmiş. Gelinler sana ihanet edip beyaz giyedursunlar şimdi. Sen yine kırmızılarını giyin de gel Turna. Kırmızı canını aşk için hiçe sayanların değil midir haddi zatında! Yol uzun. Çok uzun. Takvimler ve yönler yanıltıyor yüreğimi. Yollarda bir aşk davası kim kavgada? Kim yenik düştü? Belli olmayan. İçimde hüzün vahası iki ucu da ayrılığa çıkan. Ve ben gözlerinden başlıyorum yolculuğuma soğuk bir aralık akşamında.
Dedim ya sen hiç yağmur duasına çıkmamış bir gelincik,ben kalemimi kalbime saklamış bir meczup. Ne ben sevdiğim kadınların ilk erkeği olabildim, ne de sen, sevildiğin erkeklerin ilk kadını kalabildin! Bu aşk davasında iki kalemin olacaksa kalemin biri senin, eğer aşk vahasında iki damla yaş akacaksa, gözlerinden akan bir damla benim. Kalem de gözyaşı da AşigeSen diye aksın.
Kim bilir belki seni senden eden gün doğmadan gelir.
Ey yüreğimden bedenime taşan ateşi dalga dalga indiren!
Ey gönül yarasına merhem olan!
Şimdi neden bir yara da sen açıyorsun? Benim yüreğim gelincik çiçeğinden nazenin.
Dokunsan kanar, dokunmasan yanar.
Belki bir de o gelincik tomurcuğu, zamanından önce koparıp ezdiğin, izi kalmıştı ellerinde. Bitti artık. Ölü bellekte nasıl hiçbir şey yankılanamazsa öyle işte. Bir yerlerde bir şey hâlâ kanıyor. Her şey aynı ama hiçbir şey eskisi gibi değil. Ondan aldığım tek şey zaman. Çelik gelincikler sıkıştırıyor yüreğimi. Çelik gelincikler aklımdan aşağı...
Çadır kapısında gülgûn rengi, olanca azamet ve şevketiyle bir Osmanlı sancağı temevvüc ediyor, semada kamerin neşrettiği nurlar bir gelincik çiçeğini andıran bu güzel sancağı nazar-rübâ bir şekle sokuyor, bu ordugâhta Osmanlı şevketi bütün şaşaasıyla nazarlara çarpıyor, gönülleri tefrih ediyordu." Derne'ye, İtalyanların dest-i kahr ve zulmünde inleyen o beldeye cereyan edip giden suyun menbai Osmanlı pençe-i âhenîni içinde mecrası tebdil olunmuş, şehir susuz ve kupkuru bırakılmış olduğu hâlde Afrika bilâdını bu arslan yatağını Osmanlı yurdunu teshire yeltenen (!) fikirsiz İtalya'nın korkak askeri bu suyu açmak için olsun bir teşebbüse, askerî bir huruç hareketi icrasına bile cüret edemiyor, donanması sayesinde barınabildikleri nefs-i Derne'de yüzlerce topun müteaddit siperler ve istihkâmların arkasında tavşanlar gibi mahsur, lerzân ve hâif yatiyor, siperlerinden beş dakikalık bir mahalle bile ilerlemekten aciz bulunuyor.
Gönlümde ve beynimin içini kemiren,
O nadide ve bir o kadar engin düşüncelerime,
Siz ki;
Bana baharı kıştan getiren nazlı bir gelincik,
Şarkıları mırıldanmama neden olan meltem rüzgarısınız..