İzin verirseniz gideceğiz. Haydi Helen...
— Müsaadenizle. Sizinle Poyraz Köyü’ne kadar ineceğim, Bayan Tatarcık.
Ortaya bir bomba düşmüş gibi Haşim gülüyor, Zehra gülmeye çalışıyor. Salim ve Miralay Nihat’ın sıkıldıkları belli, Lâle bir gelincik gibi kızarmış. Bunu en dost sesiyle söylemiş olan Recep bir türlü neden herkesin bozulduğunu anlamıyor. Lâle’nin sadece kendine gösterdiği dostluktan şimdi yüzünde eser yok, şiş kapakları altındaki uzun gözlerinin kuyrukları daha şakaklarına doğru çekik, içlerinde vahşi bir ışıltı var. Evet, Recep bir pot kırdığına kani ama, ne olduğunu tahmin edemiyor.
Helen’in kolunu yakalamış giden Lâle’nin yanında o, kendisinin istenmediğini hissediyor ve en garibi bu istihfaf, bu ani düşmanlık kalbini buruyor... Dönemiyor, bir şey söylemeden Helen’in tarafına geçiyor, Helen’in koluna giriyor, başı önünde yürüyor, tıpkı anasına sokulan azarlanmış bir çocuk gibi...
Böcekler, kuşlar, kurbağalar ötüyor, ötüyor.