Benim kahve ile pek aram yoktur. Yok küs değiliz. Ama kırk sene görmesek birbirimizi hasret çekmeyiz, denk gelince de "yahu nerelerdesin?" diye sormayız birbirimize...
O yüzden sabah uyanır uyanmaz ya da gün içersinde, hatta gunboyu kahve içenlerin hissettikleri o duygu ve tadtan mahrumum...
Çay içerim, çaycıyım ben... Demliğiyle de konsa önüme, dahasındadır gözüm. Suyun, gelinlik giymiş halidir çay. Gelinliğini giyip, kırk yıl beni beklemiş gibidir demini almış bir bardak çay... Öyle sever, öyle hürmet ederim o tada...
"Bir yastıkta kırk yıl" denilince de aklıma, artık "bacı-kardaş" olmuş karı-koca'lar gelmez; damak tadı ile demine mecnun çay gelir...
Kahve'ye böyle değilim işte..
Minibüste, yanımdaki boş koltuğa oturmuş kadın gibidir kahve; ne aklımda tutarım hangi durakta bindiğini, ne de merak ederim nerede ineceğini...
Arada bi, sohbet partnerime eşlik etmek adına "benimki de kahve olsun" demişsem, kahvenin yanına getirilen su ile de belaya düşerim; kahveden önce mi içiliyordu o su, sonra mı!!
Onun da bi yolunu buldum gerçi; dara düşmüş hanifi'nin şafi'yi taklit etmesi gibi; partnerim nerde içerse, bende orda içiyorum o suyu...