Genç çocuk henüz on dört yaşındaydı ve bu durum,koruyucu annesini epey endişelendirmişti,ama fiziksel olarak yaşıtlarından daha gelişmiş biriydi.Ayrıca,büyürken maruz kaldığı sarsıntılar ve ıslahevinde geçirdiği zamanlar ,çocukta müthiş bir hayata kalma iradesi oluşmasını sağlamıştı.
Sayfa 125Kitabı okudu
Genç nesiller eskilerin içine düştüğü bu yabancılaşma batağından, yani kendi halkına ve kültürüne yabancı kalma hastalığından kurtulmak için çırpınıyorlar.Onların eskilerden daha muhafazakâr ve daha halkçı görünmelerinin sebebi budur.
Reklam
Bir kadın seni seviyorsa sana aittir. Mutlaka bir fotoğrafın vardır bir yerinde odasının, onu kaldırtma. Bir kadın seni seviyorsa uyumadan önce dua ediyordur, senin adınla başlayan dualar ve biten senin adınla onu susturma. Bir kadın seni seviyorsa sana zarar veremez. Yalnız genç adam, kadınlar vazgeçtikleri adamlara da acımayı beceremez, bu
Tarık Tufan
Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse… Beceriksiz adımlarla yürüyen bir kıza rastlarsanız. Sanki düşecekmiş gibi, sanki ayakları birbirine dolaşacakmış, bir yere takılacakmış gibi. Merdiven kollarını sıkı sıkı tutuyorsa. Aceleyle yürüyorsa mesela. Kalkacak son vapura, son trene yetişecekmiş gibi hızlı atıyorsa adımlarını. Yere, toprağı
Osmanlı
Bahname, mahbube ve civan... Bu üç kelime, Osmanlı cinsellik edebiyatının en sık kullanılan terimleridir. Arapça sözlüklerde "bah" kelimesinin "şehvet" ve "cinsel ilişki" anlamına geldiği yazılı. Kelimenin sonuna Farsça'da "kitap" demek olan "name"yi eklemişler, "bahname" olmuş. Türkçesi, "cinsel konulardan bahseden kitap". Cinsel kitaplar yazılması, doğu ülkelerinde eski dönemlerden kalma bir gelenektir. Türkçe'deki ilk bahnamelerin geçmişi, Hintliler''in ünlü "Kama Sutra"sı kadar eski olmasa bile, yine de yüzyıllar öncesine dayanır. Bahnamelerin kahramanları, "mahbube" ile "civan"dır. Mahbube Arapça ve "Kadın sevgili" anlamına geliyor. "Civan" ise Farsça "Genç, delikanlı" demek.
Sakallı Celal
Alerji deyince aklıma rahmetli Sakallı Celal Bey gelir. "Bastonumu yere diksem filiz veren bu bereketli topraklarda biz aç kalma mucizesini de göstermiş bir milletiz" diyen bu spritüel adamı tanımak, meclisinde bulunup sohbetini dinlemek şansına erişenlerdenim. Üstadın elinin üstündeki egzama gibi kızartı bir türlü geçmiyormuş. Kendi anlattı idi. Gitmediği doktor kalmamış. Sık sık davetli olduğu bir ahbap meclisinde yine bundan yakınırken, Amerika'dan yeni gelme, çiçeği burnunda, papyon kravatlı, çarpık gülümsemeli, kendini beğenmiş bir ruh doktoru, "Bir de benim muayenehaneme gelin" demiş. Sakallı Celal'i orada sigaya çekmiş, sonra teşhisi kondurmuş: "Bunun sebebi organik değil psikosomatik. Siz psişik bir şok geçirmiş olmalısınız." Celal Bey böyle bir şey geçirdiğini hatırlayamamış. Papyonlu genç doktor, "Öyleyse bir şeyden çok korkmuşsunuz. Hatırlamaya çalışın" demiş. Celal Bey, "Bakın bu doğru" demiş "Ben oldum olası bir şeyden çok korktum. Hâlâ da korkarım." "Neden?" "Cehaletten oğlum, cehaletten."
Sayfa 163 - YKY
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.