Saadet tamamıyla gönül
işidir. Ve içimizdedir. Onu kendi içimizden başka bir yerde
sanıp aramak ve saadeti sirf servet, iktidar ve şöhrette görmek çölde serabı su zannetmektir.
Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinlenme bahanesi ile, asla boş oturma. Boş oturanın içi, işlenmeyen demir gibi, pas tutar.
Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedeni kuvvetinle kendini işe ver.
Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.
Üzücüdür ki bugün öğrenciler arasında zihni tembellik
yaygınlaşmıştır. Rahatı ve eğlenceyi, ciddiyet ve istikrarlı çalışmaya tercih etmektedirler. Rahat içinde yaşamak,
lüzumsuz işlerle uğraşmak onlar için yaşamın gayelerinden biri olmuştur. Onların hedefleri nefsin arzularını temin etmektir. Derse ve ilim tahsiline vakitleri kalmamıştır.
“Kötü mayalı bir insandaki terbiye ve nezaket sırf bir ciladır. Ve cam üzerindeki boya gibidir. Satıhta kalır. Mayaya ve öze asla işlemez. Ve hakiki manasıyla iyi insan, terbiye kumaşından dikilmiş süslü bir elbiseyle değil iç çevresi ve hamurunun mayası ile insandır.”