Felsefe karşısında teologların fikir savaşı açısından talihsiz bir durum söz konusudur: felsefe bir yandan polemikçi olmak zorundadır; öte yandan itirazlar öylesine sığdır ki, felsefi eğitim ilk unsurlardan başlamak zorundadır.
Sürekliliğin bu bütünüyle soyut saflığıyla yani kavramanın belirsizliği ve boşluğuyla birlikte, bu soyutlamaya uzam, saf görüleme mi yoksa saf düşünme mi deneceği ne iyidir ne de kötü; bu, Hintlilerin, yıllar boyunca fiziksel olarak hareketsiz ve duygulanmada, kavramada, fantazide, arzuda vb şeylerde eşit derecede umursamaz yalnızca kendi burnunun ucuna bakarak içinden yalnızca "Om, Om, Om" demekten başka hiçbir şey geçirmeyen Brahma denen şeyle büsbütün aynıdır.
Tanrı sözcüğü ile başlanır. Bu kendi başına anlamsız bir ses, salt bir addır; ne olduğunu yalnızca yüklem söyler, Onun içeriği ve anlamı odur; boş başlangıç salt bu sonda edimsel bilgi olur. Bu böyleyken niçin yalnızca bengi olandan, ahlaksal dünya düzeninden vb., ya da eskilerin yaptıkları gibi, ‘Varlık,’ ‘Bir’ ve benzeri arı kavramlardan, kısaca, anlamsız sesi eklemeksizin de anlam verenden söz edilmesin? Oysa tam olarak bu sözcük ile koyulanın bir varlık, bir öz, genelde bir evrensel değil, ama daha çok kendi içine yansımış birşey, bir Özne olduğu imlenir. Ama aynı zamanda bu yalnızca öncelenir. Özne durağan bir nokta olarak alınır, yüklemler ona destekleri olarak özneyi bilene ait bir devim yoluyla bağlanır, ve devim noktanın kendine ait görülmez; gene de ancak bu devim yoluyla içerik Özne olarak sunulabilir. Bu devim öyle bir yolda oluşur ki, durağan noktaya ait olamaz; gene de, o nokta varsayıldıktan sonra devim başka türlü oluşamaz, yalnızca dışsal olabilir. ‘Saltık Öznedir’ öncelemesi öyleyse bu kavramın yalnızca edimselliği olmamakla kalmaz, ama giderek edimselliği olanaksız kılar; çünkü önceleme Özneyi dingin bir nokta olarak koyar, oysa edimsellik öz-devimdir.
"Roman Kuramı bir edebi tür olarak roman üzerine yapılmış ilk büyük sistematik çalışmadır.
Kuramlar, sınırları özenle belirlenmiş bir yaklaşım, birbiriyle tutarlı ilkelerin meydana getirdiği bir çerçevedir. Kuramlar bize edebiyat metinlerini hangi yollarla, nasıl okuyacağımıza dair yol gösterir. Kuramı oluşturan tekil örnekler değil, bütüncül bakıştır.
Georg Lukács burada biçimsel ve estetik kategorilerin tarihsel-mantıksal zorunluluğunu, imkanlarını, iç çelişkilerini ve sınırlarını ortaya koyar..
Georg Lukács 'ın bu gençlik yapıtı, Walter Benjamin'den Adorno'ya, Paul de Man'dan Edward Said'e kadar birçok eleştirmen ve edebiyat kuramcısı için de her zaman ana kaynaklardan biri olmuştur..
Roman Kuramı Kant ve Hegel'in felsefeleri ve Schlegel gibi Romantik yazarların düşünceleriyle modern edebiyat kuramları arasındaki en önemli bağlantı halkalarından biridir.
Gerçek kendi kendisinin oluş sürecidir, çemberdir ki, ereğini amacı olarak öngerektirir ve başlangıcı olarak taşır ve salt yerine getirilmesi ve ereği yoluyla edimseldir.
Tin kendini öylesine yoksul gösterir ki, çölde salt bir yudum su ardındaki gezgin gibi, dirilmek için genelde tanrısaldan bir damla duygunun özlemini çekiyor gibi görünür. Tine bunun bile yeterli olmasından yitirdiğinin büyüklüğünü ölçebiliriz.