YAŞAMAK “DAVA”SI
Lise yıllarında dershaneye gidiyordum,çoğumuz gibi.Bir gün önüme bir test sorusu gelmişti, bin yıl önce yaşamış bir filozofun sözü vardı soruda, “Hukuk her zaman güçlüden yanadır”. 17 yaşındaydım ve kafam allak bullak oldu, inanamadım. Hayır ya dedim olamaz ! Düşündüm ,düşündüm ,düşündüm. Evet ya dedim olabilir! Şimdi 17x2
Çocuk dünyaya getirmek kolaydır. Büyütmek ise zordur. Bir çocuk güzel bir evde büyümeyi, iyi giyinmeyi, iyi yemekler yemeyi, iyi okullara gitmeyi ve sorumluluk sahibi birer anne babasının olmasını ister. Unutmayın dünyaya gelmek onların seçimi değil. Onlar masum olarak dünyaya gelirler. Ve gönül ister ki hep masum kalsınlar. Bu noktada küçük Frank'ın hikayesine bir göz atalım isterseniz... Çocuk ve yoksulluk anlatılıyor bu kitapta...Mucize çocuk Frank, İrlanda'nın yoksul mahallelerinde büyümeye çalışır ve 6 yaşlarındadır. Çok çocuklu bir ailesi vardır. Frank paçavralar giyerek, ateş yakmak için sokak kenarlarından kömür toplayarak, yoksulluğa ve açlığa katlanır. Annesi ev kadını ve babası ayyaştır. Babası içer içer ve geceleri barlarda sabahlar. Ayyaş adam eve para getirmez. Angela ise çoçuklarını yaşatmaya çalışan fedakar bir annedir. Sayıları yirmilere varan çocuklar dünyaya getirir ve çoğu ölür. Frank tüm bu sefalete rağmen hayatta kalarak büyür ve Amerika'ya gider. Küçük Frank sonunda öğretmen yazar olur ve kendi hikayesini bu kitapta anlatır. Roman baştan sona dramatik bir yapıda olmasına rağmen dili oldukça neşeli. Küçük Frank ayyaş babasını gülerek anlatıyor. Romanın dili sade ve akıcı. Gerçekçi bir roman hatta gerçeğin ta kendisi. Ben okurken çok duygulandım ve Frank'in yaşam mücadelesinden çok etkilendim Romanı okuyun, eksik kalmayın diyorum...İyi okumalar.
Yağmurlu bir Ankara gecesi. Mayıs ayında olmamıza rağmen bu gri şehirde haftalardır yağmur yağıyor. Sanki evren bana ‘başla artık şu efsane kitaba’ diyor çünkü Dostoyevski okumak için her zaman kasvete ihtiyacım var. Aslında sabahtan hazırladım kendimi bu geceye. Çok heyecanlı bir gün geçirdim çünkü bu kitabı tam ik senedir elimde bekletiyorum,
“Siz bilmezsiniz size anlatmak da istemem”
Sezai Karakoç
HERKES KENDİNE AĞIRKEN HAFİF KALIYOR BAŞKASINA AĞLAMAK
Kör Baykuş.. Henüz birinci sayfadaki şu ifade bize bu kitabın anlatılmasının ve anlaşılmasının ne kadar güç olduğunu açıklamaya yetmiyor mu?
“Acaba bir gün bu metafizik olguların ,ruhtaki bu kendinden geçme halinde ve uykuyla
VAROLUŞÇULUK VE BULANTI ÜZERİNE YAZILMIŞ BİRKAÇ MAKALE DERLEMESİ AYRICA BENİM BİRİCİK BULANTIM
(sonuna kadar okuyana sürpriz var)
Kısıtlı zamanım yüzünden usta yazarların(:D) yaptığı gibi ucuz metinlerarasılık numaralarından birinin yapıp kendi incelemelerimden bazı kısımları buraya da ekleyeceğim. Postmodernita bunu gerektirir çünkü. Bir çünkü
“Beyaz Geceler” Dostoyevski’nin, 1948 yılında, henüz 27 yaşında iken, bir gazetede yayınlanmak üzere tasarlayarak kaleme aldığı, saf, sade, sıcacık ve fazlasıyla melodramatik bir uzun öyküsüdür.
Öykünün konusu, Dostoyevski’nin hayalperest diye tanımladığı ve kendisine bir isim vermeyi dahi fazla bulduğu 26 yaşındaki sefil bir adam ile 17
"Belki de sınırları aşmak, sadece mekânları ve kişileri değil, kimlikleri ve hatta geçmişi bile değiştirebilir."
Kitabı bitirip, arka kapağındakini bu yazıyı okuduğunuzda, 372 sayfalık bu sarsıcı maceranın sonunda iç içe geçmiş kurgu-yalan-gerçek-hayal-rüya keşmekeşi üzerinden yaşadığınız kafa karışıklığınız, algı karmaşasıyla dumur
40’lı yıllarda cereyan eden Nazi zulmü, Yahudi olan Anne Frank ve ailesinin de tasfiyesini gerektirir. 1942 yılında Hollanda’ya yerleşen aile, iki yıl boyunca gizli bölme kampında dehşetin ve korkunun doruklara ulaştığı bir zamanda, savaşın yüzlerine güleceği tek haberi beklerler: Irkçılığın, vahşetin, ölümlerin, diktatörlüğün, nazizmin son
Trakya’ da Kırklareli’nin 58 Km. kuzeydoğusunda Demirköy İlçesi Sarpdere Köyü yakınlarında yeşilin her tonunu görebileceğiniz bir ormanın içinde, ikinci Jeolojik zamanda (Günümüzden 180 milyon yıl önce) oluşmuş bir mağara vardır. DUPNİSA.
2003 yılında turizme açıldı o mağara. Daha önce mağara gezenler varsa bilirler. Milyonlarca yılda damla damla
Şuan büyük bir şaşkınlık içindeyim. Osman Şahin gibi iyi bir yazarla yolum bugüne kadar nasıl kesişmemiş diye. Geçen gün sahafta kitaplara bakarken kendisinin iki kitabına rast geldim(Kırmızı Yel ve Acenta Mirza). Köy Enstitülü, öğretmen bir yazar olduğunu duymuştum. Seveceğimi düşünerek aldım. Bugün kitabı elime bir aldım, bir daha da bırakamdım.