Romanın zamanı biçimsel bir yaratıdır, zira öykünün zaman aracılığıyla akışı, gerçek yaşamdakine benzer veya eş olamaz; ama bu uydurma akış, anlatıcıyla anlatılanın zamanı arasındaki bu ilişki, bir yandan da bahsettiğimiz zamansal bakış açısı kullanarak anlatılan öyküye sıkı sıkıya bağlıdır. Aynı şey tam tersi için de geçerlidir; zamansal bakış açısı da rom.ında anlatılan öyküye bağlıdır. Yani, içinde bulunduğumuz soyut düzlemin soyutluğundan çıkıp romanların somutluğuna yaklaşırsak ikisinin de aynı şey olduklarını, ayrılmaz bir bütün meydana getirdiklerini anlarız. Aynı anda hem öykünün anlatıldığı sözcükler üzerinden vücut ve hayat bulan (ya da bulamayan) hem de öyküden ayrılabilen (mekansal, zamansal ve gerçeklik düzeyinde) bir "biçimin" var olmadığını romanlar sayesinde keşfederiz.
Gerçek yalnızlık, insanın kendine yabancılaşmasıyla başlar.
Carl Gustav Jung
Carl Gustav Jung
Reklam
Hiç iyi değilim Ada. Seni hiç unutmadım. Bunların olacağını hiç düşünmemiştim. Yarım yamalağım, her şey bombok. Sen atlattın mı yoksa benden intikam mı alıyosun? Gülümsüyosun. Gerçek mi? Hiç böyle olacağını düşünmemiştim. Senden ayrılığım ilk günler kuş gibi hissetmiştim kendimi. Sana da ve kendime de iyilik yaptığımı düşünmüştüm. Ta ki ufacık bir şey beni darmadağın edene kadar... Sana ait ufacık bir toka alay etti benimle o gün. İşte o sabah seni ve neleri kaybettiğimi anladım. Bi daha sen olmayacaktın. Bi daha bunları yaşayamayacaktım ben başkasıyla. Hayat alay etmeye devam etti benimle. Sana benzeyen yüzler, kokuna benzeyen kokular, sesine benzer sesler çıkardı karşıma. Ya da bana mı öyle geldi ne. Bilmem. Biliyor musun bi' gün nerde kaybettiğini bilmediğin o küçücük saç tokası hala cebimde durur.
Meselenin teknik kısmına girmezsek, özellikle modem romanlarda, öykünün zaman içinde de mekanda olduğu gibi dolaşıp durduğunu söyleyebiliriz, çünkü romanda zaman uzar, genişler, durağanlaşır ya da dörtnala koşturmaya koyulur. Öykü, metnin zamanında tıpkı bir arazideymiş gibi hareket eder, turlar atar, kah adımlarını aça aça, kah parmak uçlarında ilerler, istediği kadar süreyi (yok sayarak) boş geçirir, sonra da kaybettiği bu süreleri kazanmak için gerilere döner, gerçek dünyanın biz etten kemikten sakinlerine bahşedilmeyen bir rahatlıkla geçmiş ve gelecek arasında mekik dokur. Öyleyse kurmacanın zamanı da, tıpkı anlatıcı gibi, yaratılmış bir varlıktır.
. Ben, gerçek siyasi zanaatı üstlenen ve gerçek siyaseti uygulayan birkaç Atinalıdan biri olduğuma inanıyorum -yani tek kişi olduğumu söylemek istemiyorum ama çağdaşlarımız arasında tek kişiyim. Bunun nedeni, her seferinde yaptığım konuşmaların tatmini değil, en iyiyi hedeflemesidir. . . .
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.