Aşk neydi hakikaten? Bir kızın cemaline, gülüşüne tutulmak mı? Gözlerinde kaybolmak mı? Onun için uğruna ölmeyi göze almak mı? Çöllere düşmek, dağları delmek mi? Yoksa bunlardan hiçbiri değil de bu aşkın kaynağını keşfetmek miydi aşk?
Bu topraklardan nice âşıklar, âşık olduğunu sananlar; ölürüm, biterim, yanarım, yakarım diyenler geçti fakat
Kağan: “Hayat yine de üzülmeye değer!
Nilgün: “Hayatın neresinden dönülse kârdır!”
1. Kısa Süreli Bir Yaşam:
Bu şekilde tanımlıyor kendisini
Nilgün Marmara : “durgun hayat kadını Nilgün”. Kısacık ömründe, eylemsiz bir şekilde yaşadığından olacak ki, kendisine bu sıfatı uygun görüyor. Durgun sularda yüzüp boğulmamak için çırpındı belki de hayatı
Nigâr Hacızade
Belaruslu gazeteci-yazar Svetlana Aleksiyeviç, savaşı, şahidin anlatma yükümlülüğünü, edebiyatını, ömrü boyunca yanı başında olan sesleri anlatıyor.
Kaybedilmiş Bir Savaş Üzerine: Svetlana Aleksiyeviç’in Nobel Edebiyat Ödülü
Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi Belaruslu yazar Svetlana Aleksiyeviç, 7 Aralık’ta ödül
"Ama insanları bir şeye zorlamak olmazdı; insanlar öldürülürdü ancak, biricik zorlama buydu onlara uygulanacak. Yaşamaya hiç kimse zorlanamazdı, sevdaya da; saçmaydı bu. İnsanlar üzerinde gücü olan tek şey ölümdü."
"Kampta sessizlik vardı, hiçbir şey kımıldamıyordu, yalnız krematoryumun bacalarından duman çıkıyordu bol bol."
" Belki de savaş denen şey, erkeklerin hiçbir şey yapmamasından ortaya çıkıyordu; bunu da kimse görmesin diye tutup başka ülkelere gidiyorlardı. "
Heinrich Böll, Ademoğlu Neredeydin? kitabında bizi, insanoğlunun en korkunç yüzü ve aynı zamanda yaşatabileceği, yaşayabileceği en büyük acıyla yüzleştiriyor, SAVAŞ...
Ne garip acıyı yaşatan da İNSAN, yaşayan da İNSAN...
Savaşın ağırlığı altında ezilen, yitip giden hayatlar, küçücük umut kırıntılarına tutunanlar, onca zorluğun, acının içinde yeşeren aşklar....
Ve ölüm, değişmeyen tek gerçek Ölüm, hep Ölüm...
Ben
uzak yollu köy evinde doğdum
Damı gök zemini merhamet.
Burada öğrendim sevmeyi
Ve paylaşmayı gecenin rengini.
Burada sevdim uçuruma direnen kelebeği,
Burada ezberledim
Bahar
Sensiz kaldığım gün sahte olan her şeyi öğrendim. Sahte gülüş, sahte yaşam, sahte Bahar olmuştum. Gerçek olan tek şey, gözyaşı ve sonsuz bekleyişti... Gerçek olan tek şey sendin...
Sensizlik ölümdü...
Sensizlik sessizliğeasik' ın sonuydu...
Okuması keyifli, kısa, bol parçalı bir kitabın sonunda bilgisayarımın başına geçtim bunları yazmak için. En baştan söylemem gerek bol bol kitabın içeriği hakkında konuşacağım, bu yüzden kitabı okumadıysanız, en başta bu yazımın devamını okumamanız gerektiğini belirtmem gerek. Fakat kitap, Agatha Christie'nin ne kadar zeki ve senaryolarının ne
“Eşikte soğukluk bıraktığı gibi duruyordu. Ne içerden dışarıya, ne dışarıdan içeriye insan sıcağı girmemişti. Kapının kolunda incecik bir buğu olmaz mıydı yoksa? Birden, yüzünün giderek kapısına benzediğini düşündü. Ne bir gülüş, gözlerinin fitiline yağ veren, ne de sesinin tarazına ipekler düşüren bir ılık dokunuş. İçinden başlayarak katılaştığını duyumsadı... Ağzında küf tadıyla açtı kapıyı. Önceki geceler tavana çizdiği resimlerden başka karşılayanı yoktu. Mezarı eşyalar olan tuhaf bir ölümdü içerde yalnızlık. Kendini sevdiği zamanlar bir hazine gibi görünen her şey acımasız bir yoksulluğa dönüşmüştü. Neye dokunsa bir çözülmenin tozu kalıyordu elinde. Koltukların insanı emen boşluğundan yataklara uzanan üşüme, sokakların ıssızlığından daha yıkıcıydı. Düşlerinden yonta yonta kurduğu gerçek çoktan ona sırtını dönmüş, bir solgunluk olarak gövdesine yapışıyordu. Üç boyutlu bir zamanı soyunarak uykulara varabiliyordu ancak. Zamanın, bir kişinin altından kalkamayacağı kadar büyük, zor ve akıl almaz bir hazine olduğunu, herkesin kabul ettiği gerçekliği parçalayarak öğrenmişti.”
Sahte Uzaylı İstilası Başlıyor mu ?
Dünya dışı yaşama inanır mısınız? Öyle ya da böyle varlar ya da yoklar. Günümüz dünyasında her şeyin sahtesi yapılıyor. Uzaylıların da sahtesi yapılamaz mı? Hatta yapılan sahte uzaylılara bazı kişilerin menfaatleri doğrultusun da dünya istila ettirilemez mi?
Eski çağlardan günümüze kadar tarihte dünya dışı
Can
Andrey Platonov
Baktığını gören bir yazar , yada keskin bir kalem. Yazar ancak bu tarz sıra dışı cümlelerle tarif edilebilir.
Andrey Platonov’u okudukça kitaplarının, Stalin tarafından neden yasaklandığının çokta şaşırtıcı olmadığı görülmektedir. Gerçekleri göstermeyi hiçbir siyasetçi sevmez.
İngiliz Sanat eleştirmeni, yazar, filozof John
Hayata, anı yaşamaya, ölüme ve tüm bunları kapsayan insana dair çok güzel ve üzerinde uzun uzun düşünülecek tespitlerin yer aldığı bir kitaptı. Yalom'un şu ana kadar okuduğum eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de kilitli kapıların anahtarı ölümdü. Acaba tüm eserlerinde de mi böyle, bilmiyorum, okudukça göreceğim.
Konuşmanın insana iyi
Yıldız Gezgini kitabını henüz bitirdim ve sıcağı sıcağına kısa bir inceleme yapmak istedim.
Öncelikle çevirmen konusuna değinmek istiyorum. Ben bugüne kadar Jack London'ın eserlerini hep,
Levent Cinemre çevirileriyle okudum ki; kendisinin çevirileri gerçekten çok güzeldir. Ancak bu kitabın çevirisini
Fatih Duman'nın kaleminden harika bir eser...
Kitabı iki kelime ile özetleyecek olursam ölüm ve Yahya Efendi derim şüphesiz.
Yahya Efendi, İstanbul'u manevi olarak muhafaza ettiğine inanılan 4 kişiden biri. Aynı zamanda Kanuni Sultan Süleyman'ın sütkardeşi. Kitapta Yahya Efendi ve Kanuni Sultan Süleyman'ın birbirlerine olan sevgi ve muhabbeti o kadar güzel anlatılmış ki duygulanmamak elde değil. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman'nın tahta geçtikten sonra bile Yahya Efendi'ye mektuplarında "abi" diye hitap etmesi en etkilendiğim kısımlardan biri olmuştu. Dünyanın ve mevkiinin insanı ne kadar değiştirdiği gerçeğini göz önüne alırsak bunun ne kadar kıymetli bir şey olduğu ortaya çıkıyor aslında.
Bir diğer konu ise ölümdü. Ölüm, hayatımızdaki en gerçek şey. Ama ne kadar farkındayız ölümün bize bu denli yakın olduğunun? "Her canlı ölümü tadacaktır" diyor yüce Rabbimiz kitabında. Peygamberimiz ise "Lezzetleri acılaştıran ölümü çokça anın" buyuruyor. O halde ölümü çokça anıp o ana hazırlık yapmak düşüyor bize de.
Sır kitabını okuduğunuz sürece boyunca bu dünyadan uzaklaşıyor ve her sayfasında ölüm ile tanışıyorsunuz demek yeterli sanırım.
Sadece Sır kitabını değil bütün kitaplarını okumanızı öneririm Fatih Duman'nın. Kalemi çok güçlü bir yazar. Her kitapta yeni bir kişiyle tanışıyor ve her kitapta farklı bir tat alıyorsunuz.
Pir, Kızılelma, Dem, Ahi kitaplarını da okudum hepsini tavsiye ederim. Nasip diğerine diyelim inşallah