su kıvrak akar dağ sana durur başparmak kayar, terler tütün sarar sarartır bir yol toprağa oturmayı kurar of de önündeki ekine
Sayfa 37 - Ayyıldız Matbaası - Ankara - 1978, SÜRGÜN HIZI
Kürdlerin Ermenilere Yardımı
Bu cinayetler yapılırken geride Kürdler Ermenileri muhafaza ediyorlardı. Çünkü Kürd milleti, özellikle Kürd gençliği yaradılış olarak mensup olduğu ırkının mühim bir şubesi olan Ermenilere öteden beri muhabbet ve samimi- yetle alaka göstermiş ve Ermenilerle kader birliği, elem birliği içinde olmuş ve aralarında kattiyen bir ayrılık hissi ve nefret
Reklam
Ayasofya camii kime satıldı?
Soruyor gençler: Gerçekten de Tek Parti devrinde camiler kapatıldı mı? "İbadete kapatılmış olan Ayasofya örneği taş gibi önümüzde dururken başka kanıt aramaya ne hacet" diyorum kendilerine. Bir şaşkınlık vakfesi. Yüzleri karışıyor. Kimilerinin buruşuyor hatta. "Nasıl yani?" diye soruyorlar. Bu bölüm, işte o "Nasıl
Sayfa 215 - TimaşKitabı okudu
Aslında Osmanlı İmparatorluğu 20. yüzyıla, 1900’de değil gerçek anlamda Sultan II. Abdülhamid’in (saltanatı 1876-1909 arası tahtta) otuz yıl önce rafa kaldırdığı anayasayı yeniden yürürlüğe koyduğu 23 Temmuz 1908’de girdi. Abdülhamid’in kararı imparatorlukta büyük iyimserlik ve coşku yarattı, çünkü bu yeni dönem tüm vatandaşlar için ‘özgürlük, eşitlik ve adâlet’ sözü veriyordu. Müslümanlar veya gayri-Müslim, farklı etnik kökenden herkes -Rumlar, Bulgarlar, Makedonlar, Ermeniler, Araplar, Kürtler, Yahudiler ve Türkler- yeni anayasal dönemin beklentisiyle sokaklarda birbirlerini kıcakladılar.
Sayfa 53 - Pdf - Anayasanın DönüşüKitabı okudu
Kendimizi geliştirip tanımadıkça ve neyin gerçek, neyin yalan olduğunu anlayabilecek kültüre sahip olmadıkça ve bizi bu gerilikte tutan nedenlerin hortlamakta olan "medrese kafası"ndan gelme bulunduğunu kabul etmedikçe zorla küçük görmeye çalıştığımız Batı'nın ve onun medeniyetinin kölesi kalmaktan kurtulabilir miyiz? İster sevelim, ister sevmeyelim veya nefret edelim, Batı'nın düşünce sistemini ilim metotlarını ve mantığını benimsemedikçe, yani Atatürk'ün gösterdiği yolda devam etmedikçe, yani gericiye "dur" demedikçe bu köleliğin üstüne çıkabilir miyiz? Mesele vaktiyle Viyana kapıları önüne gidebilmiş olmakta değil, fakat bizi Viyana kapılarından döndüren şeriat kafasını terk edebilmekte, kültürlü olabilmekte, medenileşebilmekte. Bizi Viyana kapılarına götüren güç medrese kafası veya şeriat yaşantısı olmamıştır; müspet kafa olmuştur; bunu iyice bellemek gerek. Sultan Murad'lar, Fatih Sultan Mehmed'ler veya Kanuni'ler, şeriatı akılcılığa oturtan ve icabında şeriata sırt çevirebilen tutum ve davranışlarıyla başarıya ulaşabilmişlerdir. Yeniçeri teşkilatı nasıl kuruldu? Kur'an hükümetlerinden ayrılarak değil mi?
Sayfa 213Kitabı okudu
18. yüzyılda, sultanın Balkan eyaletlerindeki Hıristiyan entelektüeller, niçin onun “memalik-i mahrusa"sında yaşamaya devam etmeleri gerektiğini sorgulamaya başladılar. Sultanlık yerine, antik krallıkları diriltme veya buna alternatif olarak erken 19. yüzyılda Batı Avrupa'dan Balkanlar'a yavaşça süzülen "ulus- devlet" cumhuriyeti kavramı üzerinde düşündüler. Bu sorgulama Arap çağdaşları arasında hiç olmadı, en azından Muhammed Abdü'l-Vahhab bunu talep edene kadar. Arap tebaanın sultanın rejimine sorgusuz sualsiz sadakati bölge üzerinde gerçek siyasi gücün zayıfladığı bir yüzyıl boyunca sultana Arap topraklarını emniyete alma konusunda yardımcı oldu. Arap topraklarındaki Osmanlı idaresi geçmişle radikal bir kopuşa neden olmadı. Hâlâ bir sultan vardı, mahkemeler şeriatı uyguladı ve askeriye tüm seküler otoriteyi kullanmaya devam etti. Ancak Osmanlı çağını önceki yönetimden ayıran iki eğilim vardı. İdeolojik olarak, Osmanlılar Arapça konuşan Sünni elitleri önceden hiç olmadığı ölçüde etkilediler. Sultanlık artık daha adil bir rejimin yokluğunda katlanılması gereken bir kurum değildi. Sultanlık adil bir düzenin kendisiydi. Osmanlı rejiminin Sünni entelijensiyanın imgeleminde meşru olduğu döneme denk düşecek şekilde yerel Arapça konuşanlar Şam ve Musul gibi şehirlerin zemi-ninde Memlûk döneminde görülmemiş derecede gerçek bir siyasi güce sahiptiler.
Reklam
Anadolu'da dilden dile anlatılır. Gerçek bir hikâye midir bilmem; ama keşke gerçek olsa, diye düşündüğüm bir hikâye. Yavuz Sultan Selim, oğlu Kanuni Sultan Süleyman'a iki mektup verir; "Birini ben ölünce aç, ikincisini de beni defnettikten sonra açarsın." der. Vefat ettiğinde Kanuni ilk mektubu açar. Mektupta, "Oğlum, senden tek bir isteğim var; beni çoraplarımla gömsünler, başka bir şey istemiyorum." yazmaktadır. Kanuni, defin işlemini yapacak din görevlisinden bu vasiyeti gerçekleştirmek için izin ister. İmam tüm ısrarlara rağmen bunun imkânsız olduğunu, dinimizde böyle bir şeyin olmadığını anlatır. Yavuz, mecburen çorapsız defnedilir. Kanuni ikinci mektubu açtığında şu yazıyı görür: "Bak oğlum, bir çift çorap bile götüremedim." Etrafınızda her şeyi para ve başarıya bağlayan bir sistem var. Oysa değerli olan, doğru bir amaç uğruna harcanan çabalardır.
" Olgun, üstün ressam, o kişidir ki iyinin resmini de yapabilir, kötünün resmini de." ~Sultan Veled
Bir: Hürriyet ve Vatan diye bir parti yoktur. Kemal Bey'in böyle bir parti kurduğu gerçek dışıdır. İki: Hareket Ordusu komutanı değildir. Hüseyin Hüsnü Paşa komutasındaki redif tümeninin, ihtiyat birlikleridir, kurmay heyetindedir. Diğer heyetin kurmayında da Kazım Bey buhınuyor. Üç: Çanakkale Boğazı ile ilgili bölümle Kemal Bey'in hiç bir ilgisi olamaz. Bugün "Zafer" olarak kutlanan budur ve bu, deniz savaşıdır, mayın hareketidir ve girişteki tepelerden top ateşidir; Kemal Bey, çok daha kuzeyde bir ihtiyat tümeninin başında bulunuyor. Aylar süren Gelibolu direnişini, Anafartalar'daki anlık bir çıkışa bağlamak ancak aptal tarihçilerin işi olabilir. Gelibolu, topoğrafyası gereği, kahramanı olmayan bir direniştir. Varsa da kahraman iki taraftadır. Bugün Mart Ayı'nda Anzaklardan hayatta kalanların her yıl Gelibolu'ya gelerek her iki taraftan ölenleri sevgiyle hatırlamaları bu nedenledir. Gelibolu, İngilizler ve Anzaklar açısından başarısızlığa mahkum bir çıkıştır ve kahramanlar, sadece iki taraftan savaşa katılan sıradan askerlerdir. Gelibolu'da hiçbir komutana "kahraman" denmez; nitekim madalyalar, Sultan'a ve direnişi yöneten en üst düzey komutanlara veriliyor. Gelibolu, iki taraf için kütle inatıdır.
Sayfa 460Kitabı okudu
Yüksek makamlarda bulunanlarla komutanlar arasında gerçek Türk kanı taşıyanların sayısı çok azdı.
Sayfa 229Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu'nu gerçek anlamda Fatih Sultan Mehmed kurmuştur.
Arka Kapak Tanıtım Yazısı
"Elinizdeki kitap, Ömrünü; dünyanın birçok ülkesine dağılmış ve yurt özlemi içinde yaşayan Yahudileri Arz-ı Mev'ud kabul ettikleri Filistin'de toplayıp bir Yahudi Devleti kurma ülküsüne adayan Politik Siyonizm'in kurucusu Dr. Theodor Herzl'in Sayın Yaşar Kutluay tarafından yorumlanmiş anılarıdır. Dr. Herzl bir Yahudi Devleti'nin mutlaka kurulması davasına öyle bir inançla bağlıdır ki bu uğurda Sultan Abdülhamit'in en yakınındaki paşaları davasına hizmet etmeleri için paraya boğar; Saray'ı adeta rüşvetle satın alır. Dünya kamuoyunu harekete geçirir ve zengin Yahudileri bu hayalin gerçekleşmesi için seferber eder. Herzl'in bütün çabalarına rağmen Sultan Abdülhamit'in Filistin'de bir Yahudi Devletinin kurulmasına rıza göstermemesi üzerine yine de ümidini kaybetmeyen Herzl bu defa Osmanlı'nın bir an önce yıkılnmasını hedefler. Bu uğurda Avrupa'daki Yahudi basınını Türkiye'nin aleyhine çevirir. Dış borçlardan dolayı kıvranan Osmanlı'nın küllerinin arasından bir Yahudi Devleti'nin çıkacağına inanan Dr. Herzl'in, 1900 başlarında, gelecek elli yılda İsrail'in kuruluş haberini tüm dünyaya duyurması, ne denli ileri görüşlü bir siyasetçi olduğunu ortaya koyar. Yaşar Kutluay'ın hayatını ortaya koyarak çevirdiği bu kitap; layıkıyla okunup anlaşıldığı takdirde, ülkemizin bugünkü durumu ve Siyonizm'in gerçek hedefi çok daha iyi anlaşılacaktır." (Yaşar Kutluay; Siyonizm ve Türkiye)
İslâmcıların siyasî görüşleri ve rejim arayışları ile Abdülhamit'in siyaset etme biçimi ve ayakta tutmak istediği siyasî gelenekler büyük ölçüde çatışıyordu. İslâmcılar İttihatçılar gibi devletin ve dinin bekası için hemen meşrutiyet ve hürriyet istiyorlardı, Sultan ise zamana yaymak istediği meşrutî idare içinde hilafet-saltanat sistemini
Sayfa 340Kitabı okudu
Fransız Devrimi, hemen hemen tüm dünyada olduğu gibi, Osmanlı aydınları üzerinde de etki yapmıştır. Genç Osmanlılar adındaki aydınlar Osmanlı'nın çöküşten kurtulması için yenilikçi fikirlerin bir an önce hayata geçirilmesi düşüncesindedirler. Bu düşünce, Osmanlı monarşisi karşısında yeni fikirlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Mesela o dönemde Namık Kemal'in vatanperverlik ve kahramanlık duygularını işleyen ve gerçek adı "Vatan" olan ancak, yasak ve sansür nedeniyle "Vatan Yahut Silistre" adlı eseri, 1 Nisan 1873'de Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelenmesinden sonra izleyicilerin heyecana gelerek başlattıkları gösteri ve olaylar; yazarın tutuklanarak Magusa'ya sürülmesine sebep olmuştur. Geç de olsa Aydınlanma döneminin Osmanlı'da yarattığı bu etkiler sonucunda Sultan Abdülhamit, Türk tarihinin ilk anayasası özelliğini taşıyan 1876 Kanun-i Esasi'yi ve Birinci Meşrutiyet'i ilan etmek zorunda kalmıştır. Bu dönemde Osmanlı aydınları Cumhuriyet fikrini konuşulabilir ve tartışılabilir bulduysa da, bu kadarıyla kalmıştır. Genç bir Osmanlı subayı olarak bu dönemi incelemek, iyi tahlil etmek ve doğru çıkarımda bulunarak sonuca ulaşmak Mustafa Kemal'le olmuştur.
Sayfa 93
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.