Carl Rogers
Bizim kültürümüz de şöyle bir düşünce var. "Diğer insanlar da tıpkı benim gibi hissetmeli, düşünmeli ve inanmalı." Yorum: İnsanların aynı şekilde hissetmesini, düşünmesini ve inanmasını beklemek doğal bir istek olabilir ancak bu gerçekçi değildir. Her insanın kendi deneyimleri, hayatıyla ilgili farklı bakış açıları ve kişisel değerleri vardır. Bu nedenle, farklı insanlar farklı şekillerde hisseder, düşünür ve inanır. Bir başkasının düşüncelerini, duygularını veya inançlarını kopyalamak, özgür iradeyi engelleyen bir davranıştır. Her insan, kendi benliğini keşfetmek, özgürce seçim yapmak ve kendine özgü bir yolda ilerlemek için özgürlüğe sahiptir. Farklılıklar, insanları özgün kılan ve toplumun çeşitliliğini zenginleştiren bir unsurdur. Farklılıkları kabul etmek, karşılıklı anlayışı ve saygıyı geliştirir ve daha iyi bir dünya için birlikte çalışmayı sağlar. Sonuç olarak, her insanın kendine özgü bir kişiliği, hayat tecrübeleri ve inançları vardır. Bu nedenle, diğer insanların da bizimle aynı şekilde hissetmelerini, düşünmelerini ve inanmalarını beklemek gerçekçi değildir. Bunun yerine, farklılıklarımızı kabul etmek, anlamak ve birbirimize saygı duymak için çaba göstermeliyiz.
"Kötümser, yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı. Gerçekçi kişi ise hem tünel ile birlikte ışığı hem de gelecek treni görür." •John Harris
Reklam
Gerçekçi ol, imkansızı isteme!!! Mehmet saysal
ben gerçekçi değilim. hayal kurarım çoğu zaman. hayallerim, hayatımın önüne geçer. aklım bir saniye boşta kalmayadursun, hemen bir senaryo oynatmaya başlar. şikayetçi miyim kendimden? asla. en sevdiğim şey senaryolarım. dayanamadığım her an beni kurtaran şey onlar. onlarsız ben var olamam. benliğimi ortaya koyan en muazzam şeyler.
GECEYARISI EKSPRESİ- Bir pizza beni dün akşam bu filme götürdü.İzlediğim bir Amerikan dizisinde bir iki yerde bu filme atıfta bulunmuşlar.Hazır pizzayı pişirmeye kalkan torununa anneannesi “bu yenilmez bunu ancak Türkiye’de ki cezaevlerinde tutuklulara verebilirler” diyordu.Merak ettim açtım.Film 1978 yapımı .Türkiye’de bulunan Amerikalı bir turistin (Billy Hayes) esrar bulundurmaktan yakalanıp hapse atılmasını(1970) yaşadıklarını ve cezaevinden kaçış sürecini (yaşanmış gerçek olay üzerinden) anlatmış.Billy Hayes ülkesine kaçtıktan sonra yaşadıklarını kitap haline getirir Film de kitaptan uyarlanır.Filme dair bizdeki yorumlar çoğunlukla olumsuz türkiyeyi Türk polisini Türk cezaevlerini karaladığı gerekçesiyle. Söylenen o ki senaryo yazarı oliver stone yazdıklarını fazla dramatize ettiğini kabul edip özür dilemiş. Yine Billy Hayes,filmin bazı noktalarda yaşadıklarını olduğundan farklı yansıttığını (mahkeme sahnesi ,kaçış sahnesi) ve bu duruma üzüldüğünü ifade etmiş.Yani bu noktada filmin, Billy Hayes in hikayesi ile oliver stone ve Alan parker ın bu ülkeye dair gerçekçi bilgilerinin, belki biraz önyargılarının biraz da hayal güçlerinin ortak bir ürünü olduğunu söylemek sanırım mümkün. Yönetmen senarist oyuncular Amerikalı,yer İstanbul yer yer anadolu türküleri biraz arabesk müzikler ara ara ezan sesleri…aslında bakarsan net Türkiye! velhasıl ilginç bir film olmuş. youtu.be/rW8JEAisfy8
Leviathan
Leviathan
Kitap okuma alışkanlığımı son 3 aydır istikrarlı bir şekilde sürdürüyorum. Öncesinde de okuyordum fakat hiç düzenli değildi. Sekiz kitabı üç ay içinde bitirebilmek pek mümkün olmamıştı. Amerikan edebiyatı okuduğuma dair aklımda belirli bir bilgi yok, hatırlamıyorum. Ama Paul Auster ile bir başlangıç yapmış olmak beni mutlu etti. Kullandığı dilin sadeliği, hikâyenin akıcılığı, heyecan dozunun yavaş yavaş artması kitaba odaklanmam konusunda çok yardımcı oldu. Özellikle kullandığı dilin basit ve açık olması ve düşüncelerini aktarış biçimindeki anlamlılık benim için çok faydalıydı. Çünkü bazen aklımdan geçenleri aktarabilmek konusunda sıkıntı yaşıyorum. E tabi düzenli kitap okumak da burada devreye girecek bir unsur ben bu alışkanlığımı sürdürdükçe. :) Olay örgüsünü de çok başarılı buldum. Gerçekleşen her bir olayın, verilen her bir kararın Sachs'ın hikâyesinin sonunda böyle bir bütünlük oluşturması, tutarlı ve anlamlı bir hikâye okumanın verdiği tatmin duygusunu yaşattı. Bu noktada aklıma Mutsuz Olmak kitabında karşıma çıkan şu söz geldi: Mutluluk önemlidir ama anlam daha önemlidir. İnsanın yaşamı boyunca sürekli bir mutluluk hali içerisinde olmasının anlamsızlığını düşünmüştüm bu cümleyi okuduğumda. Her şeyin karşıtıyla beraber anlam kazanıyor olması, insanın yaşam öyküsü için de geçerli elbette. Benim de hayata karşı geliştirdiğim bakış açısı buna evrildi: Hayatta başıma gelen her şeyi siyah-beyaz olarak ayırmaktansa, bir araya geldiklerinde nasıl bir anlam oluşturduklarına bakmanın daha önemli olduğuna inanıyorum. Bu her zaman kolay olmayabilir ama çok daha gerçekçi.
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.