Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gerçekten de bazı insanları tanımak için sözlerine değil, gözlerine bakmak gerek.
Sabretmek ve önyargılı olmamak için kaktüse bakmak gerek.. Eğer diken diye dışlayıp kenara atarsak bu güzel çiçeklerinden mahrum kalırız.. Allah’ın neyi neden yarattığını bilemeyiz yaratılan herşeye ve herkese zaman vermeliyiz ki gerçekten neden yaratıldığını anlayabilelim.. *z.u.
Reklam
çocuklarla iletişim
Çocukların kendilerini gerçekten dinlediginize emin olmalarını istiyorsanız, diz çökün. Konuşurken başlarını yukari kaldırıp size bakmak zorunda olduklarında, en içten düsüncelerini sizinle paylasmaya çekinirler, çünkü tepenizde duran birisine içinizi açmak korkutucudur.
Yeterince yazar, sanatçı, editör, profesör ve ressam tanıdım, hiç­ biri gerçekten özgün ve ilginç değildi. Kağıt ya da tuval üzerinde daha iyi görünüyorlardı, bu da azımsanacak şey değildir, fakat bu insanların karşısında oturup konuşmalarını dinlemek ya da yüzleri­ ne bakmak hayli can sıkıcı olabiliyor.
Zihin önemli düşünceleri, en hareketsiz olduğu sıradan zaman dilimlerinde üretir. Bu zaman aralıklarında biz gerçekten ‘kendimiz’ gibi olmayız; bütün yaptığımız şeyin boş gözlerle ve yüzümüzde çocukça bir ifadeyle başımızın üstünden geçen bulutlara bakmak olduğunu söylemek çok abartılı olmaz. Konuşmanın ritmi bu ölü zaman dilimlerine izin vermez, başka insanların varlığı da sürekli olarak yanıt vermemiz gerektirir, bu nedenle konuşurken soylediginiz şeylerin anlamsız olduğunu düşünür, söylemek istediklerimizi söyleme fırsatını kaçırmış olduğumuz için pişmanlık duyarz.
Sayfa 110Kitabı okudu
Onu dudaklarından sertçe öperek, başka bir şey söylemesine engel oldu. Sonra birden uzaklaşarak, "Az önce yaptığın Mor Kar Küresi nerede?" diye sordu. Yanlarındaki masayı işaret eden Julia, o içkiye elini sürmeyeceğine yemin eden Clay'in, ne planladığını çok merak ediyordu. İçinde mor içeceğin durduğu bardağa uzanan Clay, bardağı
Sayfa 35
Reklam
Birden ayağa kalkıp lavabonun üzerindeki pis aynada kendini görmeye çalıştı. Havluyla aynayı silip uzun uzun ve dikkatle tekrar baktı. Kendini ilk kez gerçekten görüyordu. Gözleri görmek için yaratılmıştı, ama o ana dek dünyanın sürekli değişen görüntüleriyle dolu ve kendine bakmak yerine dünyaya bakmakla meşguldüler.
«Insanın hayal dünyası öyle başat ki - yine Joana- kurduğu tüm dünya, yaratımın kullanışlı olmasında ve sonuçları ihtiyaçlarla uyumlu olan bir plandan doğmasında değil, güzelliğinde doğrulanıyor. Bu nedenle insanı var olan düşüncelerle ve kurumlarla birleştirmek için tasarlanmış çarelerin çokluğundan geçilmediğini -örneğin eğitim çok zor- ve insanın hep inşa ettiği dünyanın dışında kaldığını görüyoruz. İnsan içinde yaşamaktan çok bakmak için evler inşa ediyor. Çünkü her şey ilhamın yolunu izliyor. Determinizm sonuçların determinizmi değil, dar bir sebepler determinizmi. Oynamak, uydurmak, karıncayı yuvasına kadar takip etmek, sonucu görmek için suyu limon suyu ile karıştırmak, küçükken yaptığın bunlardır ve büyüdüğünde de. Yüksek bir pragmatizme ve materyalizme vardığımızı düşünmek hata olur. Aslında pragmatizm -gerçek bir belirli sonu amaçlayan plan- bir kavrama, istikrar, mutluluk ve insanın başarabileceği en büyük uyum zaferi olurdu. Ama bir şeyleri "şöyle olsun" diye yapmak, gerçekle yüzleşince, insandan beklenemeyecek bir mükemmellik seviyesi gibi geliyor bana. Tüm inşası "çünkü" ile başlıyor. Merak, zevk, hayal gücü -modern dünyayı şekillendiren bunlar. İlhamı takip ederek, içerikleri karıştırıyor, karışımlar yaratıyor. Trajedisi: kendini onlarla beslemek zorunda olması. Bir hayatta hayal kurup başka bir hayatta var olabileceğine emin. Bu diğeri gerçekten de devam ediyor, ama onun hayal edilende saflaşması yavaş işliyor ve yalnız adam bir tarafta baş döndürücü düşünceyi diğer tarafta gerçek hayatın huzurunu bulamıyor. İnsan ceza yokken düşünemez.»
Sayfa 104
Kendini ilk kez gerçekten görüyordu. Gözleri görmek için yaratılmıştı, ama o ana dek dünyanın sürekli değişen görüntüleriyle dolu ve kendine bakmak yerine dünyaya bakmakla meşguldüler.
Sayfa 42
128 syf.
8/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Aklı Başında Her İnsan Biraz "Deli"dir
Not: Bu inceleme, bir incelemeden çok daha fazlasıdır. Yazım uzun olduğu için ve anlaşılma kolaylığı sağlamak adına sekiz bölüme ayırdım ve böylece daha ilgi çekici olduğunu düşündüğünüz yerlere gidip okuyabilirsiniz: – Giriş – Kitapla İlgili Düşüncelerim – Nietzsche'nin Ailesinin Sağlık Geçmişi – Nietzsche'nin Sağlık Geçmişi – Turin
Nietzsche Neden Delirdi?
Nietzsche Neden Delirdi?Ayşe Şirin Çakmakçı · Scala Yayıncılık · 20242 okunma
Reklam
Kendini ilk kez gerçekten görüyordu. Gözleri görmek için yaratılmıştı, ama o ana dek dünyanın sürekli değişen görüntüleriyle dolu ve kendine bakmak yerine dünyaya bakmakla meşguldüler.
Öğretmenlerime bu da çok önemli diye uzun paylaşıyorum
Kendi deneyimlerimin bana öğrettiği kadarıyla, gerçekten bir geri zekâlılığı göstermediği sürece zekâ yüzdesinde her zaman düzelme sağlanabilir, yeter ki bizler bunun gerektirdiği uygun yöntemi saptayabilelim. Benim gözlemlerime göre, zekâ testlerinin sonuçlarıyla oynamasına izin verilen çocuklar testlere aşinalık kazanır, işin püf noktasını keşfeder, testler konusunda deneyim edinir, böylece zekâ testlerinde zekâ yüzdelerinin yüksek çıkmasını sağlayabilirler. Dolayısıyla, testlerden elde edilecek zekâ yüzdelerine yazgının ya da kalıtımın çocuğun gelecekteki çalışmalarına koyduğu yerinden oynatılmaz sınırlar gözüyle bakmak doğru değildir.
Hep işe yüzeyinden bakmak, işte bu kötü. Neyi alırsak alalım elimize, derinine gitmiyoruz. Derine gitmek bir çaba işidir. Dışta ne görürsek, ne gözümüze çarparsa, işte bu budur deyip işin içinden sıyrılıveriyoruz. Aydın olarak, okumuş yazmış olarak büyük günahımız bu. Hangi işin derinine gidersen git, iş zorlaşıyor, mesele çatallaşıyor, çö­zümü zorlaşıyor. Bu da araştırma, didinme istiyor. Biz hep böyleyiz. Bazı eleştirmeciler, yazarlarımıza, sanatçılarımıza "derinine gitmiyorlar, uğraşıları az" diye çatıyorlar. Hakları yok değil. Gerçekten öyle. Ben kendi işime bakıyorum da, hep yalındayız. İşin aslına varmak için çok az çabamız var. Çabayı çoğaltalım da, varsın gi­ demeyelim. Ben çabasızlığımdan yakınıyorum. Yazarları, sanatçıları yeren eleştirmen de aslına gitmiyor, hep yüzey­ de dolaşıyor. Talkın meselesi. Tencere dibin kara, seninki benden kara. Bunu bir örnek olarak veriyorum.
368 syf.
9/10 puan verdi
·
8 saatte okudu
5/5
Bu kitaba başlamadan önce yabancı booktokun yorumlarına bakmak gibi bir hataya düştüm.. Kitabı yerden yere vurmuşlardı ve sonu çok tahmin edilebilirmiş (?) YANİ baya büyük bir ön yargıyla kitaba başladım.. Kitabın ortasına kadar olayları tahmin edemedim açıkçası ve bir süre sonra düşündüm ki "ben mi salağım?" Meğersem canım yabancı booktok abartıyormus . Sonunun çok küçük bir kısmı tahmin edilirdi.. Freida her yeni kitabında bir adım daha kendini geliştirerek yazıyor Bu değişimi ve profesyoneliği gözle görülür bir şekilde fark ediyorsunuz ve trde basımı olan diğer kitaplarından çok daha kaliteli bir kurgu sizi bekliyor Konusu: Dawn bir ilaç şirketinde muhasebeci olarak çalışıyor ve işe her zaman 08.45'te gelir. Fakat Dawn bir gün işe gelmez ve iş arkadaşı Natalie onu merak eder. Sonrasında rahatsız edici ve isimsiz bir telefon görüşmesi alan Natalie, Dawn'ın kaçırıldığını düşünür ve asıl kedi fare oyunu burda başlar.. Peki kurban sadece Dawn mıdır? Ya da Dawn gerçekten kurban mı? :)
The Coworker
The CoworkerFreida McFadden · Poisoned Pen Press · 20231 okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.