...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı...
Ah Nastyenka, Nastyenka! Beni kendimle ne kadar uzun süreliğine barıştırdığınızı biliyor musunuz? Sayenizde belki de bir daha asla suç ve günah dolu bir yaşamım olduğunu, çünkü böyle bir yaşamın başlı başına suç ve günah olduğunu düşünüp kederlenmeyeceğimi biliyor musunuz? Sakın abarttığımı düşünmeyin, Tanrım, bu aklınıza bile gelmemeli Nastyenka,
“Arada bir kendime, hani hayallerin nerede diye sorarım. Başımı sallar, yılların ne kadar da hızla gelip geçtiğini söylerim. Kendi kendime bunca yıl neler yaptığımı sorarım, en iyi günlerini nereye gömdün? Gerçekten yaşadın mı?”
Ve yine soruyor kendine:
Peki, bunca yıl ne yaptın?
Hayatının en iyi yıllarını hangi mezarlığa gömdün?
Gerçekten yaşadın mı yoksa yaşadığını mı sandın?