Öğrenmek isteyen okusun!
Öncelikle yazdıklarım kitap incelemesinden ziyade yazar incelemesi veya araştırma yazısı oldu. Bu araştırma-incelemeyi oluşturmak, (geceleri birer-ikişer saatimi ayırarak) bir haftamı aldı. Biraz emek verdim açıkçası. Bu sebeptendir okuyacak olanlara kesinlikle birşeyler kazandıracağımı düşünüyorum. Vakti olan herkesin
Hey!
Size sesleniyorum!
Kendinizden bir şeyler bulacaksınız bu kitapta!
Buldukça duygulanacaksınız ve hayranlığınız artacak!
Hangimiz sevmiyoruz:
Kütüphanemizi düzenlemeyi?
Geçip karşısına seyretmeyi?
Ödünç kitap vermek yerine gidip yenisini alıp vermeyi?
Bir kitap eksilince kitaplıkta onun yerindeki boşluğu hangimiz fark etmiyoruz?
Hangimiz
İki Şehrin Hikayesi
Fransız İhtilalinin öncesi ve sonrasında gerçekleşen burjuva ve aristokrasi arasındaki kanlı çatışmalar, bir kurgu içerisinde anlatılmıştır. Artık ezilen halkın aristokrasiye tahammülü kalmamış ve halk önüne gelen soyluyu parçalayan kana susamış bir köpek balığına dönüşmüştür.
Kitabın karakterlerinden, Charles Darnay:
İşyerindeydim, nöbette, yalnızdım, öyle umdum en azından. Çayımı koydum, dikkatimi toplamaya çalıştım, yazarla baş başa kalayım diye. Oğuz Atay’ın öykü kitabını bu akşam bitiririm diye düşünmüştüm. Ya da bir ara aklıma öyle gelmiş sonra vazgeçmiş olabilirim. Emin değilim okuyorum sadece...
Şimdi anladım, aslında bu kitapla başlamak lazımdı Atay’ı
22 Şubat 2018
İstanbul
Ahmed abime;
Mektubuma yeni başlamış gibi görünüyorum değil mi abi, ilk hitap edişimmiş, ilk cümleye başlayışımmış gibi. Yok ama. Sana mektup yazmayı dördüncü deneyişimdir bu. Sen nasıl yazıyordun ki acaba, canından çok sevdiğin Leylin'e? Hiç düzeltmeden içinden geldiği gibi mi, yoksa törpüleyerek mi? Ah, evet. Okudum
-Spoiler içermez-
Kitabı okumadan önce Oblomov için hep 'tembel' ve 'üşengeç' gibi tanımlar duydum ve onun gerçekten de öyle biri olduğunu sandım fakat yanıldım. Üşengeç yahut tembel insanlar, yapacak işleri olan, onları yapmayı geciktiren insanlardır. Üşengeç ve tembel insanlar bunun bir kusur olduğunu bilir ve tembellik
Bana şiiri sevdiren adam, Atsız'a selâm olsun!
Atsız'ın kitapları her zaman beni çok etkilemiştir. Bunun sebebini Atsız'ı tanımaya, onu bilmeye bağlıyorum. Kitaplarını, onu tanımadan okumuş olsaydım bu kadar etkilenmezdim diye düşünüyorum.
Atsız'ı abarttığımı düşünenler olabilir(onlar burayı terkedebilirler) fakat her okurun etkilendiği yazarlar
Shakespearein ustalık döneminin ilk eserlerinden olan Julius Caesar adının aksine aslında Brutusün tragedyasıdır.
Kitabımız tarihte en çok konuşulan suikastin arka planında olan olayları, Romalı bir grubunun (“optimates”) bu suikasti planlayışı ve Brutus'un gelgitlerini anlatıyor.#133603170
Kitap Brütüs anlatır
Elazığ Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’nde tedavi gören ve 1965 yılında vefat eden fotoğrafta ortada olan ve deli denilen velinin Allah'a yazdığı muhteşem mektup;
“Ben dünya kürresi,
Türkiye karyesi ve Urfa Köyünden,
El-Aziz (Elazığ ) Tımarhanesi (Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi) sakinlerinden; İsmi önemsiz, cismi değersiz,
Çaresiz ve kimsesiz
Bahadır Karasulu / İnciferaye
Sadakatin, iyiliğin, kıskançlığın ve aşkın izlerini yansıtan bir öykü #İnciferaye . İstanbul’dan Fransa’ya uzanan yaklaşık yirmi yıllık zaman yolculuğuna çıkacak ve eski aşkların büyüsünde duygulanacaksınız.
Ayhan ve İncifer birbirlerini çok seven ama hayattaki hedefleri ve beklentileri birbirinden farklı olan bir çift. Birinin tek düşüncesi evlenmek ve vatanından ayrılmamakken diğeri sevgisine rağmen kariyeri için Fransa’ya gidip doktora yapmak istemektedir. Durum böyle olunca tartışmalar kaçınılmaz olur. İncifer, ortak arkadaşları olan Feraye’ye, Ayhan’a iletmesi için bir mektup yazıp gider. Amacı doktorasını yapıp geri dönmekken, hayat onlar için çok farklı bir yol çizmiştir. Geride kalan ve gitmek zorunda olan sevgililerin yirmi yıl boyunca neler yaşadığını ve sevgilerinin ölümsüzlüğünü okuyoruz.
Kırklı yaşlarına gelen Ayhan, bir daha hiç göremediği ve unutamadığı İncifer’in mektubunu yirmi yıldır üstünden ayırmadan taşıdı. Peki bu yıllarda İncifer neler yaptı? Kurgu bizi hem Fransa’da İncifer’in yaşadıklarına hem de İstanbul'da Ayhan’ın yaşayamadıklarına savuruyor. Araya girip olayın yönünü değiştirenler ya da sevgisinden yardım edenler de öykünün güzelliğini pekiştiriyor.
“Sevdiğim her gün üzüleceğine, bir gün üzülsün” demek ne kadar doğru bir düşünce tartışılır ama bazen tek çıkış olarak uzaklaşmak o an çok doğru gelir. İnsan sevdiğini zamanla unutur mu? Büyük aşkların bir ömrü var mı? Ayhan ve İncifer ile tanışmalı, o zamanların naif aşklarına tanıklık etmelisiniz.
Keyifli okumalar…