Ne musalla taşının sertliği bir daha bilir seni
Ne içinde çürüyerek çözüleceğin siyah atlas
Suskun hatıraların bile hatta bir daha seni hatırlamayacak
Sonsuza kadar çünkü bir ölüsün artık.
Deniz kabuklarıyla geldiğinde sonbahar,
Sis üzümleri ve dağ öbekleriyle,
Ama hiç kimse bulunmayacak orda
Bakmak için gözlerinin içine,
Çünkü sonsuza doğru büyüyen bir ölüsün sen.
Çünkü bir ölüsün sonsuza kadar
Nasıl ki her ölü gibi,
Bütün o ölmüşler gibi bir bir unutulan
Suskun cenğâver yığınlarından geriye kalan
Hiç kimse bir daha seni tanımayacak,
Hayır.
Ama ben söylüyorum seni şiirimle
Çehreni, zarafetini söylüyorum sonraya
Kemalinin yetkin hikmetini
Ölüme ve ölümün ağız tadına duyduğun iştahı
Ve sevincinin derinliklerinde yatan kederi söylüyorum ben.
Uğur" un evi, bizim evin tam karşısıydı, yani bir nevi penceremizin açıldığı manzaraydı. Fakat o günden sonra, o ev benim için yalnızca bir odadan ibaretti. İçinde sapsarı ışığın titrediği,
Kelimelerin yavaşça sönümlendiği, suskunluğun gürültüsünü içimize işleyen bir düşüşü... Bu hikâye bir anlatıdan ziyade, bir yara gibi açılır okurun önünde. Ne tam kapanan ne de tam kanayan; ama her
Geriye bakmak da korkutucu. Orada hep acı var, bir hatırayla bile kalbim iki parçaya ayrılıyor. Beni mahveden kötü insanlar yüzünden sonsuza dek ağlayacağım!