Ötelerde bir çekiç düzenli aralıklarla
inip kalkiyor, rüzgâr gecenin derinliklerinden kopan bir açlık ve yorgunluk iniltisine benzeyen uğultusuyla kulakların
dibinden geçip gidiyordu.
iki yüksek fırınsa, dev gibi iki meşale halinde mavi bir alevle yanmaktaydi. Insan onlarin karsisinda bir yangini seyreder gibi hüzün duyuyordu; binbir tehlike saklayan ufukta demir kömür fabrikalarnin gökyüzüne saldığı
kıvılcımlardan başka yıldız yoktu.
“Hadi canım siz de, devriminizin de canı cehenneme, sizin de! Kentleri ateşe verin, insanları kırıp geçirin, her şeyi kökünden kazıyın, bu çürümüş dünyadan hiçbir şey kalmadığı zaman yerine daha iyisi biter belki.”