Bir an gelecek tek başına ona tahammül edemeyeceğini anlayacak ve tekrar döneceksin bu kör kalabalığa.Kimseden anlayış bekleme öyleyse.Bütün mustaripler gibi içine dön,kendine kapan.Bir dost eli mi uzandı sana?İnanma!Seni mi övüyorlar?Güvenme!Sevilen,alkışlanan sen değilsin aslında.Her insan senin o doludizgin yaşantında kendisini buluyor,kendisini seviyor.Sen onlar için,yapmak isteyip de yapamadıklarısın.Şiirlerin söylemek isteyip de söyleyemedikleri.
Neden hayatın keyfini çıkarmak varken ,ataları onurlandırmak gibi yorucu bir işi yapmak zorundayım ki!
Reklam
Kendine her gün bir soru sor
Yeni bir alışkanlığa başlamak istiyorum: Kendime -her gün- kendimle ilgili farklı sorular sorma alışkanlığı... Kendime her gün bir soru soracağım. Cevabını ise özel bir defterde tutacağım. Bu alışkanlığın kendime ve hayatıma birçok faydası olacağına inanıyorum. Aklıma gelenlerin bazıları şöyle: -Yazma alışkanlığı kazanmak -Yazarlığımı geliştirmek -Kendimi daha iyi tanımak -Kendimi daha iyi ifade etmek -Farklı fikirler üretmek Vs vs. Bu defter fikir ve düşünce dünyamın bir özeti olacak. İleride bu deftere dönüp bakınca neler yaşamışım, o dönemlerde düşüncelerim nelermiş, geleceğe dair ne umutlarım, ne hayallerim, ne beklentilerim varmış da ne elde etmişim bunu göreceğim. Geleceğe yönelik kıymetli bir ürün ortaya koymak istiyorum. Dönüp geçmişe baktığımda elimde bir şeyler olsun, ben yaşamışım, ben düşünmüşüm, ben varmışım yahu diyeceğim bir şeyler...Bu dünyadan bir ben geçtim bak bu da tapusu dercesine yapmak istiyorum bunu. Kendime kendimi ispatlamak gibi bir şey. Kendi üzerimde bir sosyal deney yapıyorum da diyebiliriz :) Burada da kendime sorduğum ve beğendiğim bazı soruları paylaşmak istiyorum. Her soruyu değil ve her zaman da değil, gerçekten paylaşmak istediklerimi ve sizin de kendinize sormanızı istediklerimi paylaşacağım -kaliteli olanları diyelim-. Tamam ilk soru ile başlayalım: "Kendin" olmanın en zor yanı nedir?
Bazen düşünüyorum ve kendi kendime konuşuyorum tüm insanlık eşit şartlarda adalet terazisinde yaşayamaz mı herkes sade bir hayat süremez mi zenginlik diye bir şey olmayabilir hayattaki tüm koşuşturmaca maddi anlamda olmayabilir mesela insanlar istediği yerleri gezip dolaşması hayattaki amaçlar uğruna kimsenin kendisini yıpratmadığı bir hayat olabilir belki, ülke sınırlarının olmaması gerekir isteyen istediği yerde insan gibi yaşamak koşulu ile hayatını sürdürebilmesi herkes kendi sevdiği mesleği işi yapmak ister illaki bu işten para kazanmasına gerek yoktur. Çünkü eşit şartlar sağlanmıştır ölüm diye bir ilahi mesajın olduğunu unutmamak için illa belli bir kesimin ölmesi savaşların yıkımların olmasına gerek yoktur düşmanlar biriktirmek gibi bir şeyin olmaması gerekir insanlık olarak ölümün olduğunu biliyoruz ama ölüm bize geldiğinde sanki sona erecekmiş gibi bir avuntu aldatmaca içinde sürüklenip gitmekteyiz ölümün her daim insana yaşamdaki canlılığın sona ereceğini hatırlatıyor olmasına rağmen bazı durumlar zamanın tükenmez bir şeymiş gibi bizi aldatmasına izin vermek büyük bir ahmaklıktan başka bir şey değildir
Ayrılık
Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak... Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz... Sokağa fırlayacaksınız... Sokaklar da dar gelecek... Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi... Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü... Kendinizi taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da
Yalnız, kırgın, umutsuz bir hayatı göze almıştı. Hangisi daha kolaydı bunların? Hiçbir şey yokmuş gibi yapmak mı, yok olmayı göze almak mı?
Reklam
Bana kalırsa, bu görünüş çok aldatıcıydı. Bana kalırsa, bana kalırsa... ne yazık hiç kalmadı bana. Benden önce davranıp ne olduğumu, aslında ne kadar bencillik ettiğimi suratıma haykırdılar. Oysa, hepsiyle tek tek ne kadar ilgiliydim. İnsanlar benim için soyut kavramlar değildi. Birlikte bulunduğum sırada onlar için ayrı ayrı birşeyler yapmak isteği ve bunun imkânsızlığı beni sarıyordu. Hangi birine yetişecektim? Hemen ortaya çıkmaya korkuyordum. Her biri, bir öncekinden o kadar farklı bir davranış istiyordu ki. Ben, gene hepsine yetişmeye hazırdım. Fakat, birinin yardımına koşmak, onun düşüncelerini paylaşmak bir öncekine ihanet olacaktı. Bu nedenle çekingen davranıyordum. Aslında her gördüğüm insana kapılıyordum. Hemen onun gibi olmak, ona bütün varlığımı sunmak ve onun bütün varlığını içime almak istiyordum.
Sayfa 227 - İletişim Sinan Yayınları Dördüncü Bölüm
Bugün yine birkaç gün sonra sağlam kafayla düşününce aslında bana ders olacak saçma bir şeye denk geldim yine açık hava tımarhane kılıklı doğma büyüme memleketim İstanbul'da. Mesele şu: Bu şehrin zengin yada orta gelirli - ki buna kıçına don almaya parası olmayan ama boş hava yapmak için yaşayanlarda dahil - insanının en saçma bir dünya malı için organik, halis muhlis gerizekalılaştığına bir kere daha ve defaatle şahit oldum. Bir gün Sakarya'ya gittim beynim o kadar uyuşmuş ki İstanbul'da Sakarya'ya gidince sanki anavatanımmış gibi rahatladım. Şimdi de bir bahane arıyorum yine gitmek için ama daha bahane kalmadı. Diplomayı verip bir daha mı alsam... Neyse geleyim saçma meseleye. İstanbul'un leş gibi havası mı dokunuyor yoksa bünyeye tesir mi etti o leş hava bilmem ama insanlar düşünmeye gelince beynini kullansa herhalde elektrik faturasına yansayacak zannediyor. Bir de yarın hükümet çıkıp dese "namus kelimesini kaldırıyorum. Namuslu olana ağır yaptırımlar olacak" diye, adamın ağzında laf soğumadan 4 mevsim çırılçıplak gezecek, hayat sürecek hem cinsiyetten, her yaştan ve her kafadan adam çıkar. Bu şehirde insanlar namus ve aklı israf olmasın diye lazımlık kullanıyorlar. Onu da beceremiyorlar.
Deprem
Türkiye'de Deprem
Türkiye'de Deprem
çok güzel bir kitaptı okuduğum zaman inceleme yazmak istemiştim hatta bir deftere inceleme yazdım umarım bir ara onu da paylaşacağım. Deprem türkiyede yaşayan herkesin ister istemez (maalesef) aşina olduğu bir kavram. Hepimiz duyuyoruz, yaşıyoruz, kayıplar veriyoruz ama bilinçlenmiyoruz
Naci Görür
Naci Görür
kitabında tam olarak bundan bahsetmiş aslında. Bir kaç bilim insanı çıkıyorlar seslerini duyurabildikileri heryerden sürekli halkı uyarıyorlar. Ama çokta bilinçlenmeye niyetimiz yok gibi hala. Halk bilinçli olup depreme dirençli evler kentler isterse her siyasetçi de onu yapmak vaadiyle çıkacaktır meydanlara ama halk ne istiyor acaba? Unutmayalım ki siyaset halkta karşılıpı olan şeyler söyleyerek yönetime geçme ve yönetime geçince de bunları gerçekleştirerek yönetimde kalmaktan başka bir şey değildir. Yani halk istese ki depreme karşı önlem alınsın bunun farkına varan siyasiler ve yönetici konumunda bulunanlar bunlara cevap vermek zorunda yani gerçekleştirmek zorunda kalacaktır. Peki tekrar soralım halk ne istiyor ki depreme dirençli yapıları kimse yapmıyor? Halk artık torpil istiyor, işe sokulmasını istiyor, çıkar sağlamak istiyor, gecekondulara tapu imara barışı istiyor, ve maalesef siyasilerde isteklerini bol bol veriyor bilim istesek eğitim istesek depreme dirençli yapılar istesek liyakat istesek adelet istesek gelişmek istesek hepsi olacak ama halkın istemesi lazım tek sorun bu sanırım
224 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Kitabın adında belirtildiği gibi, kendinize yatırım yapmak istiyorsanız, güzel ve faydalı bilgiler edinebileceğiniz bir eser. Kitapta bahsedilen bazı konuların kısa bir şekilde anlatıldığını ve derinlemesine araştırma ve çalışma gerektirebileceğini düşünüyorum. Ancak yazarın bu konuları gün ışığına çıkarması oldukça güzel; sonrasındaki çalışma bizlere düşüyor. Genel olarak kitabı beğendim. Sadece başlangıçta çok akademik bilgi bulunuyordu ve kitaba devam etme konusunda tereddüt yaşadım. Ancak kitap ilerledikçe daha fazla örnek ve uygulama içerikli anlatımlar geldi ve ilerlememi kolaylaştırdı. Yazarın bu kitaba çok fazla emek verdiği açıkça belli. Birçok kitaptan farklı kaynaklardan tavsiyelerde bulunuyor ve anlatımı oldukça samimi. Tavsiye ederim.
Bu Bir Yatırım Tavsiyesidir
Bu Bir Yatırım TavsiyesidirHülya Mutlu · CEOplus · 202323 okunma
Reklam
" İnanamıyorum, eskiden hiç böyle değildim. Aptalca şeyler için kavga etmezdim hiç. " Buz tutmuş bahçenin ortasında durakaldı. Sorun buydu işte: Her şeyi aptalca bulduğu için yaşamın kendisine empoze ettiği şeyleri kabullenmişti her zaman. İlkgençliğinde seçim yapmak için çok erken olduğuna inanmış, gençliğinde, yani şimdi ise, değişmek için çok geç kaldığını düşünmüştü. Peki, bugüne kadar enerjisini neye harcamıştı? Yaşamının olduğu gibi devam etmesini garantiye almaya çalışmaya. Anne babası kendisini çocukluğunda olduğu gibi sevmeyi sürdürsünler diye pek çok isteğinden vazgeçmişti - oysa gerçek sevginin zamanla değişip geliştiğini, yeni ifade yolları keşfettiğini bilmiyor muydu?
Sayfa 57 - VeronikaKitabı okuyor
“Pahalılığın, vebanın, yenilgilerin tek sebebi, Hazreti Peygamberimiz zamanındaki İslam'ı unutup, Müslümanlık diye başka kitaplara ve yalanlara kanıp inanmamızdır. Hazreti Muhammed zamanında mevlit okutmak mı vardı? Ölüye kırk töreni yapmak, ruhu için helva ve lokma döktürmek mi vardı? Hazreti Muhammed zamanında Kuran-ı Kerim'i şarkı gibi makamla okumak mı vardı? Minareye çıkıp sesim ne kadar güzel, Arapçam nasıl da Arap gibi deyip kibir kibir kibirlenerek, zenne gibi kırıta kırı ta makamla ezan okumak mı vardı? Mezarlara gidip yakarıyorlar, ölülerden medet umuyorlar, türbelere gidip putperestler gibi taşa tapıyorlar, bez bağlıyorlar, adak adıyorlar. Bu akılları veren tarikatçılar mı vardı Hazreti Muhammed zamanında? Tarikatçıların akıl hocası İbni Arabi, Firavun'un imanla öldüğüne yemin edip günahkâr olmuştur. Tarikatçılar, Mevleviler, Halvetiler, Kalenderiler, çalgı çalarak Kuran-ı Kerim okuyup, çocuk oğlan hep birlikte, dua ediyoruz diye raks edip oynayanlar, bunlar kâfirdir. Tekkeler yıkılmalı, temelleri yedi arşın kazılmalı, çıkan toprak denize dökülmeli ki ancak oralarda namaz kılınabilinsin.”
Yıllar önceme sesleniyorum, yıllar sonrama da bir anı olarak kalsın. Azar azar değişiyorum ama bu azar azar değişim kartopu etkisi yaratıyor, şöyle dışarıdan bir göz olarak bakınca fark ediyor insan. Büyüyorum, gelişiyorum, hâlâ şeklim belli değil yamuk yumuk. Yol çok uzun, direncim kırılıyor sanki ama geri de dönemem hiç değilse yarısı bitmiş yolun , olduğum yerde saymak da bana göre değil. Biraz daha insanî tarafımı özledim bugün. Nefretten, kinden,bencillikten, çıkarlardan bir parça olsun uzaklaşmak istedim. Hayat bizim sivri yanlarımızı törpülüyordu hani? Beni çok acemi bir ele teslim etmişler sanki, bütün güzel yanlarım küçülmüş, un ufak olmuş. Kötü taraflarım bir buzdağı gibi duruyor olduğu yerde. Bugün çocukluğuma dönmek istedim. Okuldan gelip,önlüğü bir kenara atıp ,ödevlerimi yarım yamalak yapıp, oyun oymaya gitmek istedim. Yazın çamurdan tabak çanak yapmak, saman yığınlarının içine atlamak, su deposunun üzerinde saatlerce oynamak, perdelerden elbise yapmak, çimende yuvarlanmak... Şimdi hepsi hayal gibi. Zaman çabuk geçiyor önemli olan anı yaşamak bugün bunun farkındalığını yaşadım. Bunların yanı sıra belki bunu demek için erkendir ama yaptığım hiçbir şey için pişman değilim. Kocaman bir iyi ki demek istiyorum başarılarıma, hatalarıma, doğrularıma, yanlışlarıma, tüm yaşanmışlığıma.
"Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına,ama unutma ki iyilik yapmak isteyenlerde çıkacak. kimi insanın yüreği karanlık , kimininki aydınlıktır.Geceyle Gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme,herkesin iyi insan oldugunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru...,İnsanlara karşı kendini koru!" ~Zülfü livaneli~
Kendimi ifade diye bir derdim yok artık. Niye zaten bu zehir herkese belli dozda da olsa aşılanmış, “kendini ifade etmek" diye bir şey artık anlamıyorum. Kendi olmak yok ama ifade etmek var; bu da bu durumda varmış gibi yapmak olmuyor mu? Yine hastalık, maraz, olmayanın, değersizin illa ortaya karnabahar kökü gibi fırlatılması, ifade edilmeye layık görmesi. Bıktım artık.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.