Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gıll [ Kin ]
Kinin esas kurbanı, onu taşıyan sahibidir. Bu sebeple, mü’minler şöyle dua ederler: “...Rabbimiz! Kalbimizde mü’minlere karşı kin bırakma... Haşr, 10
Sayfa 169 - Timaş
Bütünü parçalayamazdım Cemaat-i Müslimin.. Nasibinizi alın İsterim..
Hayf sana ki, dilin müslümandır, fakat kalbin müslüman değildir. Sözün müslümandır, fakat fiil ve hareketlerin müslüman değildir. Dilinle müslümanlık iddiâsında bulunursun, fakat kalbin bunun gereğini yapmaz. Sözünle müslümanlık taslarsın, fakat fiil ve hareketlerinde müslümanlık görülmez. Sen, başkalarının gördüğü yerde müslümansın, fakat kendi başına bulunduğun yerlerde hiç de müslüman değilsin. Bilmez misin ki, eğer namaz kıldığın, oruç tuttuğun vs hayırları işlediğin zaman, bu amellerle sırf Allah'ın (c.c) rızasını murâd etmedi isen sen bir münâfıksın, Azîz ve Celîl olan Allah'tan uzaksın! Şimdi, Allah (c.c) rızası için olmayan bütün fiillerinden, kavillerinden, süflî gâye ve emellerinden Allah'a (c.c) tövbe et. Allah (c.c) dostlarının amellerinde asla riyâ yoktur, gösteriş yoktur, gıll ü gış (aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı, şüphe ve tereddüt; gönül darlığı ve bozukluğu; kin ve hile; haset ve garaz; hıyanet ve adavet, gizli düşmanlık) yoktur. Allah'ın (c.c) rızası düşüncesinden başka hiçbir şey yoktur. Gönüllerinde mevcut olmayan şeyi dilleri ile aslâ söylemezler. Onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Onlar sarsılmaz imâna sahip olanların ta kendileridir. Onlar muvahhidlerin (her bakımdan eşsiz olan bir tek İlâhı kabul eden ve yalnızca ona ibâdet eden kimse) ta kendileridir. Onlar amellerini ihlâsla yapanların ta kendileridir. Onlar Azîz ve Celîl olan Allah'ın takdiri ile gelen belâlara, musîbet ve âfetlere sabredip metânet ve tahammül gösterenlerin ta kendileridir. Onlar Allah'ın (c.c) nimetlerine, lütuf ve ikramlarına şükredenlerin ta kendileridir..
Sayfa 40 - Uyanış Yayınevi
Reklam
Mezmûm: Kötü, kötülenen, yerilen.
Kalb'in mezmûm hâlleri: Fakirlikten korkmak, kaderine küsmek, gill [hâinlik], hikd [kin], hased, gişs [yaramazlık], benlik ve övülme isteği, dünyâlık için uzun yaşama arzusu, kibir, riyâ, unf [lüzûmsuz hiddet], buğz u adâvet, tama', cimrilik, rağbet, bezah [büyüklenmek], eşer ve batar [son derece neş'e ve kibir], zenginlere saygı gösterip yoksullar ile eğlenmek, fahr, heylâ ve tenâfüs [kendini beğenmek, benlik], mubâhât [varlığıyle öğünmek], hakkı kabul etmemek, lüzumsuz şeyler ile uğraşmak, çok konuşmayı sevmek, gösteriş için süslenmek, müdahene, ucûb, kendi noksânlarını görmeyip başkalarında kusûr aramak, âhiret düşüncesi ve Allah korkusunu gönlünden çıkarmak, şahsı için intikam güderken hak ve hakikate aldırış etmemek, husûmet beslediği kimseye dost görünmek, Allah'ın azabından korkmamak, ameline güvenmek, mekr, hiyanet ve hud'a, tûl-i emel, kasvet ve fezâzet [merhametsiz ve katı yürekli olmak], varlıkta sevinmek, yoklukta üzülmek, insanlar ile ünsiyet edip yalnızlıkta mahzun olmak, cefa [haksızlık], tiş [kısa görüşlülük], acelecilik, hayâsızlık ve merhametsizlik hâlleridir. İşte bu saydıklarımız ve benzerleri, fenâlık tohumunu ekip kötü amel mahsülünü yetiştiren, kalbin mezmûm hasletlerindendir.
Kötü huylar:
Riyâ ve gösteriş, kin ve haset, makam he­vesi ve mal hırsı gibi rezil huylar, kınanılmış olan sıfatların aslı ve kökleridir. Dalları ise husûmet ve düşmanlık, zenginleri önemseyip fakirleri küçümse­mek, tevekkülü ve Allah’a itimadı terk etmek, itibar ve rütbeyi yitirme kor­kusu, hasislik ve cimrilik, tûl-u emel , gurur ve kibir, gıll u gış , yapmacık­ lık ve övünme, dalkavukluk ve kasvet (kalp katılığı), sertlik ve kabalık, cefa ve gaflet, acele ve hiddet, gönül darlığı ve merhamet azlığı, hayânın yitirilmesi ve kanaatin terk edilmesi, şöhret ve liderlik talebi gibi kötü huylardır.
Tûl-u emel: Bitmeyen istek. Hiç ölmeyecek gibi dünyaya dalmak ve dü­ şünmek. Gıll u gış: Aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı. Kin ve hile. Hıyânet ve adâvet.Kitabı okuyor
Sözlerin Asılları: Gıll u gış
Arapça kin ve düşmanlık manasındaki “gıl” kelimesi ile aldatma ve hile manasındaki “gış” kelimesinin birleşmesinden oluşan bir tabirdir.
\>Öyle bir toplum ortaya çıkarın ki...
○>Tarihin akış ritmi, cennette tasvir edilenin bir benzerini bu dünyada kurmaya ayarlıdır. > Kur'an, cennette insanların kalplerinden her türlü " ğıllin" çekilip çıkarıldığını söyler. < Gıll kin, öfke, nefret demektir. Aynı Zamanda insanın eline ayağına vurulan Zincir demektir.
Reklam
Başka bir hadîste de şöyle buyrulmuştur: إن بدلاء أمتي لم يدخلوا الجنة بصلاة ولا صيام ولكن دخلوها بسخاء الأنفس وسلامة الصدور والتضح للمسلمين "Ümmetimin sâlihlerinin cennete girmeleri, namaz ve oruçları sebebiyle değil, cömertlik, gönüllerinde kimseye karşı gill u giş olmamaları ve Müslümanlara nasihatleri sayesindedir." GILL U GIŞ: Aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı. * Gönül darlığı. * Kin ve hile. Hıyanet ve adavet.
Sayfa 153Kitabı okudu
"Ey oğul! Eğer kalbinde kimseye karşı ğıll (kin) ve ğış (aldatma) olmayarak akşamlamaya ve sabahlamaya kadir olabilirsen öyle yap! İşte bu benim sünnetimdir..." Hadisi şerif
Kin
"Arapçada ğıll olarak ifade edilen bu kelime hastalık hınç ve nefret gibi duygularla yakın ilişkilidir kuran da boyunduruk altına almak manasındaki ağlal kelimesiyle aynı kökten gelir bir kimseye ona bir zarar gelmesini isteyecek kadar çok öfkelenmek manasına gelen kin çok keskin bir duygudur. Fakat kinin esas kurbanı onu taşıyan nefsidir"
Sayfa 168
Gıll u gış: Aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı. Kin ve hile. Hıyânet ve adâvet.
Reklam
Mevlânâ’nın dediği gibi sevgi; acıyı tatlıya, toprağı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete ve kahrı rahmete dönüştürür. Sevginin zıddı; “kızmak”, “nefret etmek”, “kin tutmak”, “hoşlanmamak” ve “düşmanlık beslemek”tir. Kur’ân’da; “vüdd” ve “hubb” kelimelerinin zıddı olarak “ğadap”, “suht”, “makt”, “ğayz”, “ğıll”, “la’net” ve “kerâhe” kavramları kullanılmıştır.
Arapçada "gıll" olarak ifade edilen bu hastalık (kin), hınç ve nefret gibi duygularla yakın ilişkilidir. Bu kelime; sanki bu hissin, bulunduğu kalbi esir almasını ima eder gibi, Kur'an'da boyunduruk anlamında kullanılan "ağlal" kelimesi ile aynı kökten gelmektedir.