Ona yetişmeliydim. Geç kaldığım.
Tam bir yıl geç kaldığım kıza, yetişmeliydim.
Gitmesine izin veremezdim. Gitmemeliydi. Ne
olursa olsun, beni... bizi bırakmamalıydı.
Hem açıklanmalı, hem de saklanmalıydı... Ama bu öyle bir saklama olmalıydı ki, saklayalım derken tamamen unutulup gitmemeliydi. Bu bir hayli zor bir işti... Adeta içinden çıkılmaz bir sorun gibi görünüyoru…
Bir zamanlar Dünya'da yaşayan iki büyük uygarlık arka arkaya yaşanan büyük tufanlarla tarih sahnesinden silinmiş, sadece çevre kıtalara göç edenler hayatta kalabilmişlerdi.
İnsanlar yaşanan bu iki büyük yıkımın sonunda her şeye yeniden başlamak zorunda kalmışlardı. Yüzyıllardır süren göçler sonunda bizim kıtalarımızda yeni yerleşim birimleri oluşturulmuş ve buralarda insanlık yeni bir devreye hazırlanmaktaydı.
Binlerce yıl süren o muhteşem günler çoktan geride kalmış, insanlık artık aşağıya iniş sürecine girmiş, her geçen gün o eski bilgeliğin yerini yeni başlayan Demir Çağ'ın yaşam standartları almaya başlamıştı.
O büyük trajedi ve sonrasında yaşananlar gelecek kuşaklara aktarılmalı ve bu yaşananlar gelecekte de hatırlanmalıydı. O büyük Mu Kültürü unutulmamalıydı. Gelecekte birçok dine kaynaklık yapacak ve inisiyelerin yolunu aydınlatacak olan "Altın Çağ"a ait anılar ve bilgiler yokolup gitmemeliydi.
"Öldü! Ona tam bağlanmışken, beni tek başıma bırakıp gitti. Kendimize doğru yaptığımız yolculukta yapayalnız olduğumuzu bilmiyor muydum yoksa? Gene de, gene de... Böylesine ölüp gitmemeliydi. Dünyayla aramdaki son
bağlantıydı o."