Ah, nasıl mümkün şimdi seni unutmak!
Nasıl mümkün okumadan önceki hâle dönmek.
Oysa "Hangi hikâye başladığı yerde bitmemiş ki?" idi son cümlen...
Benim seninle olan hikayem başladığım yerde bitmedi. Seni okuyan benle önceki ben asla aynı yerde olamam...
Hiç, bir resmin sizi alıp geçmiş yıllara sürüklediği oldu mu? Bir albümü kurcalayıp
ÖYKÜLENDİMDE GELDİM!
Şimdi ne anlatsam ki?
Ne yazsam ki?
Nasılda işlemiyor parmaklarım senin adına bir şeyler yazmaya…
**Zaten işkence nedir?
İrademiz ve kafamız bizi küçültecek bir iş yapmadıkça, işkence sade bir fizyoloji meselesidir. Etlerimiz, sinirlerimiz dayanabildikleri kadar dayanırlar.
Sonra, tabiat ne emrederse, o olur.
Ama ruhumuzu
Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Okuyalı epey zaman oldu. Açıkçası bu kitabı incelemek isteği bu sitedeki incelemeleri okuyunca oluştu. İnceleyenlerin birçoğu uzun uzun açıklamak, örnekler vermek, neden desteklediğini anlatmak yerine adeta Muazzez Hanım’ın fanı gibi okunmalı, mükemmel şeklinde yorumlar yapıyor. O kadar garip, şişirilmiş inceleme
-Şuan nerede olmak isterdin?
+Tabii ki de Cennetde.
-Oraya ölünce varılır ancak
+Ben de onu diyorum ya..
-Nasıl yani?
+Ölsem de, Cennete gitsem.
-Cennete gideceğinden emin misin?
+Olmak istediğim yeri sormadın mı? Ben de istiyorum işte, o da mı Yasak?
Baştan söyleyeyim yine bu bir kitap incelemesi değil.
Sadece kitabı okurken hissettiklerim, yaşadığım tecrübeler...
Şımarık büyüyen bir kızın, şark görevinde nasıl idealist öğretmen olduğunun hikayesi..
Kan davası yüzünden dersime gelemeyen 9 öğrencimi düşündüm ağlayarak, yıl 2019 du.
8.sınıfta okuldan zorla ağlayarak -evlendirilmek üzere-
O geceyi anlatmaya çalışmak ne kadar doğru bilmiyorum, ya da ne kadar kendimi ifade ederim onu da bilmiyorum. Bazı acılara sözler anlam yüklemiyor, tesirsiz kalıyor. 2022'de Haziran ayında öğleleyin yatak alttan üstte doğru sıçradı tabi bu durum bana normal gelmedi. Herkesin dilinde bi maraş depremi vardı zaten, hep ne zaman olacak
Es-Selam Değerli Dostlar..
Yaklaşık 2 ay önce arkadaşlarla bir proje düşündük;
Kadim Şehir Kudüs’ü ziyaret…
Ve proje kapsamında gerekli yazışmalar neticesinde 7 si öğretmen, 12 si öğrenci ve 9 u esnaf olmak üzere toplam 28 kişi ile yola koyulduk.
Allahın lütfu sayesinde Yaklaşık 6 gün Kudüs’te kaldıktan sonra şükürler olsun ki dün itibari ile
Osman Şahin'in ilk okuduğum kitabı ile sizlerleyim. Osman Şahin'in ismini okuma etkinliği sayesinde duymayan kalmadı sanırım. Bizleri bu değerli yazarla tanıştıran
"Bazen bu şehirde on altı yaşında hamile bir kadın olurum. Evdeki çekyata uzanır ya da masanın başına geçer ağlarım. Kocam ya eve dönmezse! Kocam bu gece beni ya yine döverse! Karnımdaki çocuk ölecek mi? Karnımdaki çocuk ölürken beni de öldürecek mi? Babama gitsem. Kurtar beni desem. Kapılar açılır mı? Silahlar çekilir, taşlarla kafama vurulur mu?
"Nereye gitsem, onu arayacağımı biliyordum. Onsuz olunca her yerde evsiz barksız bulacaktım kendimi. Yeni değil, çok daha önce sevdalanmıştım sanki, ya da yaşamım onu sevmekle başlamıştı."
Trakya’ da Kırklareli’nin 58 Km. kuzeydoğusunda Demirköy İlçesi Sarpdere Köyü yakınlarında yeşilin her tonunu görebileceğiniz bir ormanın içinde, ikinci Jeolojik zamanda (Günümüzden 180 milyon yıl önce) oluşmuş bir mağara vardır. DUPNİSA.
2003 yılında turizme açıldı o mağara. Daha önce mağara gezenler varsa bilirler. Milyonlarca yılda damla damla
Ben size bir şey söyleyeyim mi, sosyal medyada gördüğünüz hayatların %90’ı yalan!
Sadece Instagram’a bakın, takip ettiklerinizin %90’ı mutlu. Bakıyorsunuz herkesin hayatı muhteşem… sosyal medyada herkes evli, mutlu, çocuklu… ya da herkes manken gibi. Herkesin hayatının her karesi bir film sahnesi kadar güzel, ihtişamlı. Sonra Instagram‘da manken gibi görünen kadını sokakta görüyorsunuz, hayattan vazgeçmiş. Büyük aşk yaşıyor sandığınız adam ve kadın boşanıyor; adam diyor ki: zaten anlaşamıyorduk…
Peki peki bu %90’ı yalan hayatların bizim hayatımıza etkisi ne?
Etkisi şu; baktıkça, takip ettikçe eksiklik duygumuz artıyor. Herkes mutlu, ben niye mutsuzum? Herkes hayatın keyfini çıkarıyor, ben niye kös kös oturuyorum? Ben de oraya tatile gitsem, öyle bir evde otursam, şu kadının giydiği gibi giyinsem, şu adam gibi bir teknem olsa ben de mutlu olurum diyoruz.
Kıyas yaptıkça daha mutsuz oluyor, kıyasladıklarımız gibi görünmek için anlamsız şeylere paramızı kaptırıyoruz.
Siz bu oltaya gelmeyin, olur mu?
Kendinizden pay biçin. Instagram’a koyduğunuz, dünyanın en mutlu insanı gibi göründüğünüz selfie’yi çektiğiniz gün neler yaşadınız? 24 saat ağzınız kulaklarınızda mı gezdiniz? Oradan hesap edin.
Sosyal medyada gördüğünüz görüntülerin gerçek değil kurgulanmış gerçek olduğunu hep hatırlayın. Orada gördüğünüz yalan hayatlara imrenerek paranızı saçma sapan şeylere kaptırmayın.
Çünkü yazmak bir hesaplaşma, bir iç yolculuktur aynı zamanda.
1971 yılıdır. Ankara Basın Toplu Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen bir davadır. Yazar ''Yürümek'' adlı bir roman yazmıştır. Roman TRT Roman Ödülü'nü kazanmıştır. Ancak romanın içeriği ahlakistan olarak bilinen ülkede infial yaratmıştır. Okuyanların ahlakı bozulmuş, olmayanlar olmuş
Hemen yanıt vermezse paniğe kapılıyorum: Beğenmediyse de hemen bilmem lazım, belki de daha okumadı ya da umursamadı, başka işlerle meşgul, beni düşüneceğine başka şeyler düşünüyor, geberip gitsem iyidir.