Çürümeyi okumaya karar verdiyseniz ve kitabı elinize aldıysanız sizi kimsecikler bundan alıkoyamaz, tavsiyeye de gerek duymazsınız. Çünkü kitabın kapağını açar açmaz sizi içine çeken çekene; çürümeler, kokuşmalar, bunalımlar, haykırışlar; düşünceler, tespitler, eleştiriler...
Kitaptan alıntılarla somutlaştırayım, daha iyi anlaşılır: “Nerede
"LEYLİM" bir insan sevdiğine en güzel nasıl seslenebilir? Hem onun adından uzaklaşmadan hem de kendi kalbini katarak nasıl çağırabilir ki? Bir Ahmed Arif'in Leylim'i olmak nasıl bir duygu? Peki ya, Leylim'in Arif'i olamamak? Böyle diyordu Leyla Erbil'e, Leyla'sına Leylim, Sevgili Canım, Canım Leylâm, Ömrüm diye başladı mektuplarında
Oğuz Atay eserini daha bitirmiş bulunmaktayım. Okuduğum dördüncü kitabı. Kaldı üç kitap. Onları da en kısa zamanda okumak isterim. En kısa zaman derken bir ay diye düşünmeyin, ama bir yıl içinde olabilir. Önce elimde okunmayı bekleyen kitapları bitirmeliyim.
Gelelim, yazdıklarıyla eleştirmenler tarafından POST MODERN edebiyatçı
Mahsun olma Burma, sevin!
Medeniyet getireceğiz sana,
Ölmez veya kör olmazsan göreceksin!
Medeniyet dediysek sizi medenileştireceğiz demedik. Medeni insanları göreceksin, onlara hizmet ederken…
Kulüpte biz briç oynarken hizmet için sizi içeri çağırırsak o zaman göreceksin. Gramafon sesi gelecek kulağınıza, medeniyetle tanışacaksın. Ya da
Sevgili Dost,
Bu bayramda kabristana gittin mi? Senin de ölülerin vardır, bilirim. Üzerindeki otları, küflü tenekelerle sulayacağın ölülerin. Otlar büyüyecek, sararacaklar sonra. Ölülerimizi hep hatırlayacağız, dirilerimizi unutsak da.
Efsane serisinin ikinci kitabı olan Deha Marie Lu'nun okuduğum diğer kitapları gibi çok güzeldi. Bu kitapta June daha ön plana çıkmıştı ama yazarımız June'u ön plana çıkarırken Day'i de unutmamış yani Day arka planda kalmamış.
Kitabımızda birinci kitaptan daha fazla romantizm vardı. Ama bunun göze battığını düşünmüyorum. Yani romantizm aksiyonun
En son söyleyeceğim şeyi en başta söyleyerek başlamak geldi içimden bu kez. Ben seni çok sevdim Kuru Kız. Neden mi sevdim, bakalım neden sevdiğimi, okurken hissettiklerimi yazıya dökebilecek miyim?
Seninle hikayenin başında Ushuaia'da, Arjantin’in Tierra Del Fiego-Ateş Toprakları eyaletinin başkentinde tanıştık. Dünyanın sonundaki şehirde.
Sevgili Dost,
Bu bayramda hangi elleri öptün, bana da haber ver. Günahkâr dudaklarının siyah lekeler bırakacağı beyaz bir el bulabildin mi? Yoksa sen de benim gibi katrandan ellere mi yapıştırdın kömürden dudaklarını? Yoksa sen de mi çağırdın yardımına çocukları: "Ah çocuklar! Kapı kapı dolaşıp, şeker toplayan çocuklar! Bırakın, öpelim ellerinizi. Siz bize şeker verin!"
Sevgili Dost,
Bu bayramda kabristana gittin mi? Senin de ölülerin vardır, bilirim. Üzerindeki otları küflü tenekelerle sulayacağın ölülerin. Otlar büyüyecek, sararacaklar sonra. Ölülerimizi hep hatırlayacağız, dirilerimizi unutsak da. Olsun, onlar da ölecekler.
Güzellik, bakmayı bilen gözdedir sevgilim. Artık kendime layık olanı seçebiliyorum sayende. Bir insanın gözlerine bakıp, kalbini görebiliyorum her seferinde. Eskisi gibi değilim. Neden mi senden çok daha öndeyim? Herkesin dünyası kendi gördüğü kadardır sevgilim. Sen önüne bakarken, ben uzakları ezberledim. Sen olup bitenlerle ilgilenirken, ben olmayanın izindeydim. Çivi çiviyi sökermiş, yalnızlığı kanatan hüzünlü şarkılar, yalnızlığa iyi gelirmiş. İşte ben bu şekilde hayata karşı direndim. Keşke bana akıl vereceğine, aklımı alacak kadar beni sevseydin. Ben, bir çocukluk edip büyüdüm işte! Sen büyümüşsün ama doğmamışsın bile. Ben, senin doğrundum sevgili. Ötekiler gelip geçerdi. Sen doğru olanı değil, geçerli olanı seçtin. Terk etmek kazanan olmaya yeter zannettin. Bana, bir veba busesi bırakıp gittin; bak şimdi yerini başkaları aldı. Bu aşkın vebası sende, busesi bende kaldı. Seçtiğin yolda sana mutluluklar diliyorum. Unutmak alışmaktır. Unutursun demiyorum ... Ama alışacaksın biliyorum."
Cemal Süreya
Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara içinde kalsın dizlerim; yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.
Şems-i Tebrizi
Düzenim bozulur,
Hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.
Seni sordum maviye,
Beni ben yapanın sen olduğunu bilmeden.
Kederden duramadı gökyüzü,
Yaş oldu yağdı üstümüze.
Sonra yeşerdi yerdeki solmuş çiçek,
Papatya oldu.
Sen gittin ya sevgili,
Papatya yoldaşım oldu,
Yapraklarını döktü benimle...
Uzun roman okumak zor ya. Tam karakterin adını ezberliyorum sevgili karakter romanı terk ediyor. Bela mı okuyayım kardeşim niye geldin niye gittin off 😂
Hayatının gereksiz detaylarını da ezberletmiş oluyor sonra yeni karakterlere odaklanamıyorum😁
"Bir damla gözyaşı kadar yerim varsa sende
Hüzünlü bir buluta dol ve şehrime gel sevgili
Koca bir ömür yokluğuna sarılarak
Sadık kaldım bak senli düşlerime
Ah oysa sen, sen nasıl da bırakıp gittin beni
Şimdi bu sevda yorgunu halime bak
Ve gidebilirsen git, yine sevgili."🍁♡
Bir yaş daha büyüyorum bu hafta ben sevgili dostlarım;
bir yaş daha yaklaşıyorum ömrümün nihayetine.
Yaş aldıkça yaşlanıyor sanki kirpiğimdeki yaşlarım.
Gözlerim artık daha hızlı nemleniyor ve artık daha hızlı siyaha dönüşüyor sanki renklerim.
Bir şeyler oldu ve oluyor bana dostlarım, kim açık unuttu içimde susmak bilmeden çalan bu arabesk esintilerini bilemiyorum:)
Bilemiyorum kim kapattı ansızın tüm ışıkları böyle gözlerimde(!)
Belki de büyümek ansızın "yüzleşmektir" en çok .
Yüzleşmek:
Elinden balonları uçup giden bir çocuk mahzunluğunda seyretmek gökyüzünü...
Bir veda bile edemeden bakmak sadece gidişine elindeki sevincin...
Bir yaşım daha işte tam da o balonlar gibi uçup gidiyor ellerimin arasından.
Ve ben şimdiden 25'i çok özlüyorum...
"Ahhhh Kıpır kıpır heycan dolu, hayatımın en güzel şükürlerini bana hediye eden yaş;
Çok isterdim sıkı sıkı tutabilmeyi ipinden fakat ne yazık ki çok hızlı uçup gittin tüm renklerimi de alıp benden...
🍂
Sanırım "çeyrek asır yaşa veda" sendromu yaşıyorum dostlarım.Evet evet "çeyrek asır yaşa veda sendromu" 😉🫠