Hayatında ilk defa geldiğin ve gidip gelen, koşuşturan, duran bu kalabalığa bakmaktan başka hiçbir işinin olmadığı bu sokakta birbirini tanımayan, senin tanımadığın bu insanları bir araya getiren yasalar hakkında hiçbir şey bilmiyorsun: Kaldırımlardaki bu ayakların, taşıt yollarındaki bu tekerleklerin hepsi ne yapıyorlar? Hepsi nereye gidiyorlar? Kim çağırıyor onları? Kim geri getiriyor? Hangi güç ya da hangi giz onların önce sağ sonra sol ayaklarını kaldırıma basmalarını, hem de daha iyisi beklenemeyecek bir eşgüdümle basmalarını sağlıyor? Neredeyse nötr bakışlarının o daracık alanındaki binlerce gereksiz hareket, aynı anda bir araya geliyor. Sağ ellerini aynı anda uzatıyor ve karşılarındaki eli sanki ezmek ister gibi sıkıyorlar, görünürde anlam yüklü mesajları ağızlarıyla iletiyor, yanaklarını, burunlarını, kaşlarını, dudaklarını, ellerini her yöne oynatıyor, konuşmalarını anlamlı mimiklerle noktalıyorlar; ajandalarını çıkarıyor, birbirlerini geçiyor, selâmlaşıyor, birbirlerine sövüyor, birbirlerini kutluyor, itişiyorlar; seni görmeden yollarına devam ediyorlar, oysa sen onlardan birkaç santim ötede, bir kahvenin terasına oturmuş, durmadan onlara bakıyorsun.
şehrin homurtusunda
kumda bir iz gibi
geceleyin bir giz gibi
taşlıkta bir filiz gibi ürkek cıvıltılar
ah
ihtiyar bilge
müstehzi bir tebessüm var çehrende
kavga
aşk
hasret
vuslat
her ne varsa heybemde
söyle
hangi serabın çocukları bunlar