Scheler insanın bir ens cogitans ya da ens volens (bilen ya da isteyen varlık) olmadan önce bir ens amans (seven varlık) olduğunu söyler. “Kalp” sadece kendi kurallarıyla, yaşam yolunda belirlediği kurallarıyla yaşar ve diğer bütün kurallara duyarsız ya da kahramanca itaatsizdir.
Res Cogitans...
Descartes'in düalist temel anlayışına göre insan, iki özün birleşiminden oluşur: Ruh ve beden. Ruh, bedenin etkilerinden kurtulabilir, zira kendi kendisine yeterli bir yapıdadır. Ben düşünerek varım, aslında ben, düşünme fiilinden oluşuyorum. Öbürüyle, yani bedenle ( bu beden beni duyusal algılara, arzulara ve tutkulara kenetler) birleşiğim ama bir değilim. Düşünürken, bedensiz olarak bir bütünüm aslında.
Reklam
''Manus cogitans (zihnin eli) toplamakla kalmaz, topladığının dinlenmesi de izin vermez, hatta onu sürekli yeniden çalkalar, hareket ettirir. Ekmek yapmak için unla suyu karıp yoğuran eller gibidir. Mekik dokuyan ya da dokuma tezgahında çözgü ören eller gibidir. Kürekleri yukarı kaldırıp aşağı indiren, suya daldırıp geriye doğru iten, bir aşağı bir yukarı, bir ileri bir geri hareket ettiren eller gibidir. Ritmik bir şekilde çekici kaldırıp örse vuran el gibidir. Bedenin ellerinin ve zihnin ellerinin hareketi sayesinde bütün bu süreçlerde cansız bir madde şekillenir (un, su, örgü ipliği ya da keten iplik, kızgın demir, ateşli düşünceler, kaynar fikirler, aydınlık sezgiler) ve faal biçimde kullanılır. Rosi Braidotti genellikle ''ellerimizle düşünürüz'' der.''
Sayfa 31
Descartes bize verilen her şeyden şüphe ederek varlığın bütününü, kendilerinden şüphe edilemeyecek olan iki öze götürmüştür: "Res cogitans" ve "res extensa". Husserl ise fenomenolojik reduksiyon sonunda elde edilen aşkınsal “ben” veya “saf ben” dışında kalan hiçbir şeyi kabul etmez.
Sayfa 124
Descartes, Latince res cogitans ve res extensa'yı kullanarak atıfta bulunduğu zihin ve bedeni ayırdı. Bu bakış açısında gerçeklik, birbirinden farklı "düşünen” şeyler ve “uzamlı” şeylerden oluşur. İnsanlar (ama hepsi değil) düşünen şeylerdi, doğa uzamlı şeylerle doluydu. Çağın egemen sınıfları, insanoğlunun büyük kısmını - kadınları, beyaz olmayan insanları, yerli halkları - düşünen değil uzamlı varlıklar olarak gördü. Bu, Descartes'ın felsefi soyutlamalarının, tahakkümün kullanışlı araçları olduğu anlamına gelir.
dubito, ergo cogito, ergo sum, ergo ego res cogitans... Kuşku duyuyorum, demek ki düşünüyorum, öyleyse varım, demek ki ben düşünen bir şeyim ...
Descartes
Reklam
"Pascal'dan birkaç yüzyıl sonra, Max Scheler, Ordo Arnaris'te 'kalbin, tinsel bir varlık olarak insanın özü olarak adlandırılmayı bilme ve istençten çok daha fazla hak ettiği'ni vurguluyordu. 'Kalp' burada cazibe ve iğrenme hisleri -sevgi ve nefret- arasındaki seçimi temsil eder. 'Bir insan yaşamının
Sayfa 60 - Çeviren: Akın Sarı, İstanbul: Versus Kitap, 2011.Kitabı okudu
Bulutu kestiler bulut üç parça Kanım yere aktı bulut üç parça İki gemiciynen Van Gogh’tan aşırılmış Bir kadının yüzü ha ha ha
Sayfa 7 - Cemal SüreyaKitabı okudu
Notlar: On altıncı yüzyıla gelindiğinde, değerlerden bağımsız zaman (saatler) ve mekân (yatay-dikey çizgilerle hazırlanan haritalar) ile ilgili icatlar ve Amerika kıtasının keşfi, hümanistleri gök kubbeye yönelik alternatif modeller getirmeye sevk ediyordu. Kopernik ve Kepler güneşi evrenin merkezine yerleştirmişti. Geometrici ve sistemci
Dünya, bizi yanıltmaktan ve kandırmaktan zevk duyan, düşüncelerimizi yanlış tarafa yönlendiren bir Tanrı tarafından yaratılmış olsa bile varlığımızı, yadsınamaz düşünce silsilesi içinde kanıtlamak mümkündür: “Düşününyorum o halde varım." Düşüncelerimin derinliği ve ağırlığından bağımsız olarak, düşünme yeteneğimi kullanabiliyorum. Bu bağlamda Descartes, dünyada var olan ikinci bilgelik res cogitans yani düşünen cevheri özetlemiş olur. O Tanrısal kaynaklıdır ve bu nedenle karmaşıklığının biz insanlar tarafından çözülmesi imkânsızdır.
Reklam
[…] gülizar, ameliyat parası için polislerle koli kesen cenazesiz bir travestiydi; aynı anda altı erkekle yatar, aynı anda gözkapaklarına farla van gogh’tan desenler atardı; bacak omuza pozisyonunda bir rahle gibi açılır bir kırık lale gibi açılır, arasına cehennemin cennetle olan zaviyesini alırdı, zaviyenin vatandaşı gülizar’dı. gülizar, toplam güzelliğiyle bir yalnız gezegene malolup bütün karmaşasıyla bir gece gitti; bir gün geri gelecektir; gelmek, esarettir;
Descartes
Onun çözümü basitliğin ta kendisiydi. İki adet paralel, bir o kadar da ayrı gerçeklik alanının varlığını varsaydı: res cogitans, sübjektif aklın özü düşünce olan düşünme tözü ve res extensa, veya maddesel dünyanın genişletilmiş tözü. Zihinsel şeyle­rin ve maddesel şeylerin (beyin de dahil) kesinlikle birbirinden ayrı oldu­ğunu savundu.
NOTLAR: YAZAR: SARA ÇELİK Kısacası, ussalcılığa göre, insan usu doğuştan ya da a priori temel birtakım doğruluklar taşır ve bu doğruluklardan tümdengelimsel olarak öteki daha tikel yapıdaki doğruluklar türetilir; bu şekilde tüm bir bilgi sistemi kurulma olanağı bulur. Bilginin bu temel ilkelerine "doğuştan ideler" denilmektedir. . Bu
Doğanın kaşifleri, istilacı ve vurguncu olmakla birlikte filozoftu da. 1641'de Descartes kapitalist ekolojinin ilk iki yasası olacak fikir­ leri sundu. İlki görünüşte masumdur. Descartes, Latince res cogitans ve res extensa'yı kullanarak atıfta bulunduğu zihin ve bedeni ayır­dı. Bu bakış açısında gerçeklik, birbirinden farklı "düşünen şeyler" ve "uzamlı şeyler"den oluşur. İnsanlar (ama hepsi değil) düşünen şeylerdi, doğa uzamlı şeylerle doluydu. Çağın egemen sınıfları, insa­ noğlunun büyük kısmını -kadınları, beyaz olmayan insanları, yerli halkları- düşünen değil uzamlı varlıklar olarak gördü. Bu, Desear­ tes'ın felsefi soyutlamalarının, tahakkümün kullanışlı araçları olduğu anlamına gelir: muazzam maddi güçlere sahip gerçek soyutlamalar. Ve bu bizi, kapitalist ekolojinin Descartes'taki ikinci yasasına yönlen­ dirir: Avrupa uygarlığı (veya Descartes'ın tabiriyle "biz") "doğanın efendisi ve sahibi" olmalıdırY Toplum ve Doğa sadece varoluşsal olarak ayrı değildi; Doğa, Toplum tarafından idare ve tahakküm edilecek bir şeydi.
Ben sadece "düşünüyorum, o hâlde varım" diyen birisi değilim ki. Bende düşünen şeyin pekâlâ bedenim olabileceğini biliyorum.. Bütün sorun, bende düşünen şeyin bedenim olduğuna kuşku duyabilmem. Nasıl oluyor da, acaba hangi kudretle ben bundan kuşku duyabiliyorum? Bu kuşkuyu mümkün kılan şey nedir? Böylece Cogito ilkesinin tamamlanmış formülüne erişiyoruz: "Dubita, ergo cogito, ergo sum, ergo ego sum res cogitans" yani " Kuşku duyuyorum, o hâlde düşünüyorum, demek ki varım, öyleyse ben düşünen bir "şey"im"
Resim