GAYB MESELESİ
Gaybı Allah bilir ama Nur Risaleleri'nden yaptığımız bu alıntılardan, evliyanın gaybı bildiği sonucu çıkmaktadır.(Hâşâ) Nitekim bu kanaat Nur Risaleleri'nde açık olarak belirtilmiştir: Madem Hz. Ali (R.A.) "ene medînetu'l-'ilmi ve 'aliyyun babuha" hadisine mazhardır. Hem madem Şah-ı Velayet ünvanını alarak
Sayfa 216 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Reklam
Yaşar Kutluay, Mezhepler Tarihi Yönünden Said Nursî ve Nurculuk başlıklı makalesinde Said Nursî'ye izafe edilen özellikleri sıralayıp bu özelliklerin benzerlerini İslâm Mezhepleri Tarihi'nde aramış ve demiştir ki: Bazı gerçeklere "hakke'l-yakin", "ayne'l-yakin" derecelerinde ilhamla vakıf olması özelliği de Said Nursî'ye mahsus kalmamakta, bu konuda bütün malûm imamlarla yani Şii imamları ve onlar dışında bilhassa Muhtar es-Sakafi ile birleşmektedir. İstikbalde olacak olayları şahıslar, zümreler, milletler çapında- vuku bulmalarından önce haber verme konusunda da yine Muhtar'a çok benzemektedir... Yaşar Kutluay, Mezhepler Tarihi Yönünden Said Nursî ve Nurculuk, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cild III, cüz 3-4, 1959-1960, 221.
Sayfa 53 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
Büyük büyük gök ve hava olayları ile bu dünyanın ufak tefek gündelik ve bayağı işleri arasında bir münasebet aramak pek gülünç ve saçma bir haldir. İnsanların çoğu kainatın azametine göre kendi küçüklüklerini adeta hiçliklerini görebilecek görüş açıklığına ve keskinliğine sahip olmaktan pek uzaktır. İnsanlığın ortaya çıkışından beri halkın zihninde kökleşmiş böyle efsanelere daha dört günlük sayılan fenni hakikatler ve malumatlar üstün gelemiyor. İnsanlar bu boş zanlardan uzaklaşıp ne kadar az aldanırlarsa insanlık şereflerine o kadar yaklaşmış olurlar.
Kozmik astroloji, evrenin derinliklerinde saklı olan mistik ve ilahi yönleri keşfetmeye yönelik bir arayıştır. Bu astroloji anlayışı, gök cisimlerinin hareketlerini ve konumlarını inceleyerek, insanların ve evrenin birbiriyle olan bağlantısını ortaya çıkarmayı hedefler. Kozmik astroloji, sadece bireylerin kişisel özelliklerini ve gelecekteki olayları anlamak için kullanılan bir araç değil, aynı zamanda evrenin derinliklerindeki ilahi yönleri keşfetmek için bir rehberdir.
Sayfa 4 - giriş bölümünden
Biz, yalnızca bizi tedirginliğe sürükleyen, yerle gök arasında akıl ve hayalimizden geçirmeyeceğimiz kadar çok gizin saklı bulunduğu inancını bize vermeye elverişli olayları duyar, işitiriz.
Sayfa 145Kitabı okudu
Reklam
Büyük büyük gök ve hava olayları ile bu dünyanın ufak tefek gündelik ve bayağı işleri arasında bir münasebet aramak pek gülünç ve saçma bir haldir. İnsanların çoğu kâinatın azametine göre kendi küçüklüklerini adeta hiçliklerini görebilecek görüş açıklığına ve keskinliğine sahip olmaktan pek uzaktır. İnsanlığın ortaya çıkışından beri halkın zihninde kökleşmiş böyle efsanelere daha dört günlük sayılan fenni hakikatler ve malumatlar üstün gelemiyor. İnsanlar bu boş zanlardan uzaklaşıp ne kadar az aldanırlarsa insanlık şereflerine o kadar yaklaşmış olurlar.
Bugün incelediğimiz Evren'i zaman olarak geriye doğru götürdüğümüzde gök cisimleri gittikçe birbirine yanaşıyor ve sonunda bir nokta halinde bir araya geliyor. Bu noktanın dışı ve içi yok; zamanı yok. Özünde patlama diye bir şey de olmamıştır. Çünkü patlama bir mekanın olduğunu gösterir. Dolayısıyla 13.7 milyar yıl öncesine günümüz Evren'inin oluşu ya da doğumu diyebiliriz. Ondan önceki dönem Eon' dönemi olarak bilinir. Cern'de yapılan araştırmalar önceki Evren'den bu Evren'e geçişteki değişiklikleri incelemedir. Daha önce kütlesiz parçacıkların egemen olduğu bir Evren olduğu için zaman, kütle ve mekandan söz etmek anlamsız olmaktadır. Hesaplarımızla Evren'in oluşum sürecinde ulaşabildiğimiz en eski zaman 104³ (bundan öncesine ulaşılamıyor; çünkü zaman henüz oluşmamıştır; bu zamana Planck Zamanı denir). Cern'de tekrarlanabilen en eski olaylar ancak Big- Bang'den sonraki 105-10 saniye sonra ortaya çıkan olaylardır. Elimizdeki teleskoplar ancak bu zamandan sonra ortaya çıkan olayları inceleyebilmektedir. Evren'in olduğu her yer T = 2.7 K ve maksimum 1.9 mm dalga boyu ile dolmuştur.
Sayfa 143Kitabı okudu
Mezopotamya halkları, Babilliler ve Sümerler yüksek dağların başına yaptıkları Ziggurat denen kulelerde gökyüzünü tüm yıl boyuncu gözlemiştir. Amaç, üstü açık olan bu kulelerin üzerine düşen Güneş'in oluşturduğu gölgeleri ölçerek, senenin belirli zamanlarında olabilecek yağmur vb. olayları önceden saptamak ve gerekli tarımsal girişimleri yapmaktı. Böylece tohumun toprağa ne zaman atılacağı, yağmurun ne zaman geleceği saptanabiliyordu. Bu gözlemler sırasında şu sonuca varıldı: Gözle fark edilebilen gezegenler (Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn) ve Güneş-Ay ikilisi ve sonra arş-1 âlâ denen yıldızlar 7 katlı gök/evreni oluşturuyordu. Böylece hafta 7 gün yapıldı; ölülerin her gün bir kat çıktığı bu nedenle 7. gün ölü yemeği verilmesi gerektiği; beddua ederken 7 kat yerin dibine geçesin; .... 7 belanı versin; 7 su geçesin; 7 kere boş ol, 7 kere tövbe ederim sözcükleri; cennet ve cehennemin 7 kat olması bu gözleme göre üretildi. Bu yaratılış öyküsü Semavi dinlere geçti. Bu kurgu Semavi dinler aracılığıyla Avrupa'ya da yayıldı. Kilise 7. katın dışını Tanrı katı olarak ilan etti.
29.lema
Celâli yüce olan Allah, ilmi ve kudretiyle herşeyden sonsuz derecede büyüktür. Zira O herşeyi bilen ve herşeyi yaratan öyle bir Hallâk-ı Alîm ve herşeyi san’atla ve hikmetle yapan öyle bir Sâni-i Hakîm ve rahmeti bütün varlıkları kuşattığı gibi her bir varlığa da hususî rahmet tecellileri olan öyle bir Rahmânü’r-Rahîmdir ki, kâinat bostanındaki şu dünya varlıkları ve gök cisimleri, apaçık, o herşeyi yaratan ve bilen Hallâk-ı Alîmin kudretinin mucizeleridir. Ve şu yeryüzü bağında serilmiş rengârenk süslü bitkiler ve açılıp saçılmış ve yayılmış çeşitli hayvanlar, zorunlu olarak, o herşeyi san’atla ve hikmetle yapan Sâni-i Hakîmin san’atının harikalarıdır. Ve bu bağın bahçelerindeki şu tebessüm eden çiçekler ve süslenmiş meyveler, gözler önünde, o rahmeti bütün varlıkları kuşatan ve her bir varlığa da hususî rahmet tecellileri olan Rahmânü’r-Rahîmin rahmetinin hediyeleridir. O kudret mucizeleri şehadet ediyor; şu san’at harikaları sesleniyor; ve bu rahmet hediyeleri ilân ediyor ki: Evvelkinin Hallâkı ve diğerinin Musavviri ve sonuncusunun Vâhibi olan Zâtın kudreti herşeye yeter, ilmi herşeyi kuşatır. Onun rahmeti ve ilmi herşeyi kuşatmıştır. Kudretine nisbeten zerreler ve yıldızlar, az ve çok, küçük ve büyük, sonlu ve sonsuz, herşey eşittir. O Sâni-i Hakîmin mucizeleri olan geçmişin bütün olayları ve garip şeyleri şehadet eder ki, o Sâni, Hallâk-ı Alîm ve Azîz-i Hakîm olduğundan, geleceğin bütün şaşırtıcı şeylerini yapmaya kàdirdir.
Reklam
_Sanatın yaratıcı gücü, doğadan, sanatçının eli değmeden, kendiliğinden çıkar ortaya. Her sanatçı, doğanın özünde bulunan sanat nitelikleri karşısında, Aristoteles'in deyimiyle bir "öykünücü"dür. O, ya Apollo'ca bir düş sanatçısı, ya Dionysos'ca bir coşkunluk sanatçısı ya da hem coşkunluk hem de düş sanatçısıdır. _Apollo,
Gök Türkler bu sırada dört ayrı kağanlık halinde idiler, içlerinde kıskançlık ve şüphe vardı. Fakat dışarıya karşı tek vücut oluyorlardı. Onları kılıç kullanarak yenmek zordu. Ancak, içeriden bölmek çok daha kolay idi. Bu sebepten dolayı imparatora sunduğu raporda Sheng şöyle dedi: "Bendeniz duydu ki; (Gök Türkler) hızla felakete sürükleniyorlar, siyasetimize aynen devam etmeliyiz. Tanrının verdiği fırsatlar ile kutsal insanlar onun hizmetinde başarılı olurlar. İmparatora tabi yüz kralın sonuncusu olarak onlar (Gök Türkler) bin yıl hakimiyet altına alınsalar, bu süre içinde Çin emniyette olur. Yabancıların diken batırmaları arttığında23 onları itaate almaya giden kumandanlar mağlup olarak bir tarafa atıldılar. Sonra Gök Tt.irkler saldırıya geçerek sınırlara tecavüz ettiler. En doğrusu bunları cezalandırmak, yavaş yavaş karışıklığa düşürmektir. Çok uzun zamanın planlarını yapmalıyız. Kötü olayları teferruatıyla hatırlamalıyız. İyi ve kötü şans, alçak gönüllülük neticesinde tevazu göstermeliyiz.
Çünkü biz, yalnızca bizi tedirginliğe sürükleyen, yerle gök arasında akıl ve hayalimizden geçirmeyeceğimiz kadar çok gizin saklı bulunduğu inancını bize vermeye elverişli olayları duyar, işitiriz.
Sayfa 145Kitabı okudu
Karluklar
Tarih sahnesinde ilk defa 627 yılında görülen Karluklar, bu esnada Altay Dağları'nın güneybatısında yaşıyorlardı. Onların diğer Türk boylarına nazaran Gök Türk hanedanına daha yakın oldukları kaynaklar ta­rafından vurgulanmaktadır. II. Gök Türk Devleti döneminde (682-744) , başlangıçta bu devlete tam olarak itaat eden Karluklar, Kapgan Kağan döneminde (692-7 16), onun aşırı sertliği sebebi ile devlete zaman zaman problem çıkardılar (711, 714 olay­ları). Bilge Kağan döneminde (7 16-734) yine devlete tamamen bağlılık gös­teren Karluklar, bu devletin yıkılışında cereyan eden 743-745 olaylarında Uygur ve Basmıllar ile beraber hareket ettiler.
Astrolojiden astronomiye
İslam, Fırat nehri vadisinde, gök olayları hakkında önemli bilgiler biriktirmiş olan neredeyse 3000 yıllık, gelişmiş bir astroloji bilimini buldu. Ancak yıldızlar ile insanın kaderi arasında bir bağ olduğuna inanmak İslam a aylırıydı. İslam ın tek tanrıcılığı ve akılcılığı astrolojiyi astronomiye çevirecekti.
Resim