Seni görüyoruz, gökyüzü, seni görüyoruz Çıban üstüne çıban çıkarıyorsun, siğil üstüne siğil. Böylece çoğaltıyorsun sonsuzluğu. Seni görüyoruz, yeryüzü, seni görüyoruz Can üstüne can çıkarıyorsun, gölge üstüne gölge Böyle nefes alır zamanın yangınları.
Sayfa 63
Marmaris'te yine yangın var saatlerdir. Dalaman'da da vardı ancak o söndürülmüş sanırım. Geçen seneyi ve ne kadar korkunç olduğunu hatırladım tekrar. Gerçekten çok üzücüydü ormanları bu şekilde görmek ve bu üzüntü biraz farklı da, tarif edemiyorum tam. Anlık olarak paylaşım yapan üç hesap vardı takip ettiğim. İki tanesi Muğla içindi. Bunlardan biri gazeteci, diğeri de alana gidip itfaiye ekibine yardım eden bir gönüllüydü. Sürekli girip bakıyordum, neresi sönmüş ya da başka bir yerde başlamış mı diye. Canlı yayınları da izliyordum. Online olarak yangınları gösteren bir harita vardı, ona da bakıyordum... En son bizim evin penceresinden bile gökyüzü renk değiştirmişti. Çünkü evin arkası orman ve arkamızdaki dağın diğer tarafındaki yerleşim yerinde de çıkmıştı yangın. Gün geçtikçe balkona çıkamaz, camları bile açamaz olmuştuk, kül geliyordu içeri. Hiç unutmuyorum, bir gece annemle nöbetleşe yatmıştık. Evleri boşaltma kararı gelirse, yangın çok yaklaşırsa diye. Küçük çantalar bile hazırlamıştık. Çok tuhaf ve kötü bir süreçti. Şimdi tüm bu yaşananlara rağmen, hala "gece görüşlü hava aracımız olmadığı için yangına havadan müdahale edilemiyor"u okumak çok sinirimi bozuyor benim. Neyse... Umarım bu sefer o kadar yayılmaz, yangınların sayısı artmaz ve mevcut olanlar da bir an önce söner.
Reklam
Görüyoruz seni, gökyüzü, görüyoruz.  çiçek üstüne çiçek çıkarıyorsun,  uçuk üstüne uçuk.  Böyle artırıyorsun sonsuzluğu.  Görüyoruz seni, yeryüzü, görüyoruz.  Ruh üstüne ruh açık ediyorsun,  gölge üstüne gölge.  Böyle soluk alıyor vaktin yangınları.
Seni görüyoruz, gökyüzü, seni görüyoruz Çıban üstüne çıban çıkarıyorsun, siğil üstüne siğil. Böylece çoğaltıyorsun sonsuzluğu. Seni görüyoruz, yeryüzü, seni görüyoruz Can üstüne can çıkarıyorsun, gölge üstüne gölge Böyle nefes alır zamanın yangınları.
Sana ne kristal bardaklarda sunulan kirli sulardan? Şu uyur gezer kalabalıklar gibi sen de uyu gitsin!''
Aydınlanma Dönemi mimarisi, ayaklanması, yangınları, kiraz ağacından yapılma toplarıyla ünlü bir tarihi şehrin sokaklarında yürüdüğümüzü hatırlıyorum, dar sokaklardan tarih akıyordu, babamsa her şeyden çok pencerelerdeki sardunyalara hayret ediyor ve böyle çiçek yetiştirenlere sesli övgüler yağdırıyordu. Bir anda bir sokakta durdu ve yerde bir şeyin etrafında uzun uzun hayranlıkla dolaştı. Ne keşfettiğini görmeye gittim. Manda boku. Tüm dinler beni affetsin, minyatür bir katedral, bir kilise kümbeti ve cami kubbesi gibi orada duruyordu. Bir sinek, etrafında melek gibi dolanıyordu. Manda bokuna artık pek sık rastlanmıyor, dedi babam. Kimse manda yetiştirmiyor artık. Ve onun kabaklara gübre olarak nasıl verildiğini, bir duvarın onunla nasıl sıvandığını, arı kovanının etrafına nasıl sürüldüğünü (eski, örgü olanlardan), kulak ağrısında şifa olarak nasıl kullanıldığını -iyice ısıtıp kulağın üzerine yerleştiriyorsun- uzun uzun ve keyifle anlattı. O anda, gezdiğimiz Aydınlanma Dönemi evlerinin ve Giza piramitlerinin manda bokunun mimarisi, fiziği ve metafiziğinden çok daha önemsiz olduğunu kabul edebilirdim. Versay, Atina, Roma veya Paris’te doğmamış olsan da, yücelik karşına çıkmak için yine bir suret bulacaktır. Eğer Longinus’u okumamış, Kant’ı duymamışsan veya... isimsiz köy ve kasabaların, çorak gün ve gecelerin sonsuz cehalet çayırlarında yaşıyorsan, yücelik yine karşına çıkacaktır, senin kendi dilinde. Bir kış sabahı bacadan çıkan duman olarak, lacivert bir gökyüzü parçası olarak, sana başka bir dünyadan bir şeyi anımsatan bir bulut olarak, manda boku olarak. Yücelik her yerdedir.
Sayfa 162 - V. Yeşil Kutu, Manda Boku Veya Yücelik Her YerdedirKitabı okudu
Reklam
[Ates ve Çakıl Çağı] kitabinda, gökyüzünde gerçekleşen ve güneşin, ayın ve diğer gökyüzü olgularının dahil olduğu korkunç bir olayın tüyler ürpertici anlatımlarına dayanan, dünyanın dört bir tarafından mitler, efsaneler ve gelenekler içerir. Dünya, zehirli bulutların eşlik ettiği büyük bir patlama, uzun bir karanlık dönem ve yangınları söndürüp insanların boğulmasına yol açan bir tufan sonucunda yerle bir olur.
Sayfa 185 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
TASOS LİVADİTİS - BİR YEL ESİYOR DÜNYA KAVŞAKLARINDAN
Yunan devrimci şairin Bir Yel Esiyor Dünyanın Kavaklarından şiiri Panayot Abacı çevirisiyle listede. İyi okumalar. Dondurucu soğuk bir yel esiyor ülkenin ıssız sokaklarında rüzgâr tozu dumana katıyor uçuşuyor sigara izmaritleri bulutlar kağıtlar sokaklarda koşuşan kimi yayalar yel esiyor damlarda bacalarda köprü altlarında yel esiyor
Üzerinde ”EN GÜZELE” yazılı, altından bir elmayı, şölenin yapıldığı salonun ortasına bırakıverdi. Doğal olarak bütün tanrıçalar, bu elmaya sahip olmak istediklerinden uzun tartışmalar oldu. Sonunda üç büyük tanrıça dışında diğerleri çekildiler. Ama kudret tanrıçası Hera, zekâ tanrıçası Palas Athena ve Aşk tanrıçası Afrodit elmaya sahip olmakta
"seni görüyoruz gökyüzü, seni görüyoruz çıban üstüne çıban çıkarıyorsun siğil üstüne siğil böylece çoğaltıyorsun sonsuzluğu seni görüyoruz yeryüzü, seni görüyoruz can üstüne can çıkarıyorsun gölge üstüne gölge böyle nefes alır zamanın yangınları."
Reklam
Ayrılığımız
Ellerin beyazdı, pencerelerin kadar, Pencelerin beyazdı, ellerin kadar Gözlerin gökyüzü altında bir direniştir, Kemirilmiş ince duran urgan gibi Ayrılmılığımız kucağıdır yaşamın Mia, eskittim diri diri çırpınan yağmuru Islanıyor, bütün kuşlar gibi Gizliyor, gümüşten kırık yangınları Ayrılığımız kucağıdır yaşamın Aykut...
Resim