Gönderi

314 syf.
5/10 puan verdi
·
Read in 9 days
İlk kez 1580 tarihinde yayımlanan ve adından da anlaşılacağı üzere teması 107 denemeden oluşan bu eser, 16. yy Fransız deneme yazarı Michel de Montaigne tarafından kaleme alınmıştır. Uzun yıllardır evrenselliğini koruyan bir başyapıt olmasının yanı sıra yazıldığı tarih açısından bir devrim niteliğindedir. Sokrates’ten sonra insan üzerine eğilen en büyük düşünür olma özelliğine sahip yazarımızın bir diğer özelliği ise düşündüklerini olduğu gibi kağıt üzerine yazmasıdır. Yaşamak Sanatı, Bilgi ve İnanç, Doğruluk kaygısı, Gerçeküstü Kandırmacalar vb. birçok konuları kendi felsefesi olan şüphecilikle ele alan yazarımızın acaba her yazdığı ve düşündüğünü bu denli pervasızca okuyucuya aktarması doğru mudur? Yazarken ele aldığı kitlesi sınırlı mıydı yoksa ırk gözetmeksizin insan temelli miydi? Hadi kitabı bütünüyle bir ele alalım. Kaleme aldığı 107 başlık, yazıldığı yüzyıl doğrultusundan günümüze kadar çoğu insanın hem toplumsal olarak sınırlandırıldığı çemberi kırmaya hem de en az birinde kendisinden izler bulmaya yetecek bir eserdir. Birçok düşünürün sözlerini alıntılamış ve kendi fikirleriyle harmanlamış olan Montaigne kendi özel yaşantısına neredeyse hiç değinmemiş, sadece en yakın dostum dediği Etienne de La Boétie’den az bir kısımda söz etmiştir. Kitabın çoğunluğu düşünürler üzerine inşa edilse de Montaigne öz fikirlerini de bulmak mümkündür. Örneğin, 195. sayfadaki Ruh Eşitliği başlıklı deneme içerisinde bulunan ”Bizi komşumuzla kavgaya sürükleyen sebep, hükümdarları savaşa sürükler; uşağınıza dayak atmanıza sebep olan şey krala bütün bir milleti mahvettirebilir. Onların istekleri de bizimkiler kadar sudandır, ama kudretleri daha fazladır: Kral da, dilencide aynı iştahla acıkır.” cümlesi fiziki ya da statü olarak görünüşte eşitsiz gibi görünsek bile aslında ruhun işleyişi ve istekleri doğrultusunda aynı olduğumuzun bir göstergesi olarak sunulmaktadır. Bu kısım aynı zamanda varoluşumuzun yaşamdan ve ölümden ola geldiğini, sıra bize gelene kadar ise bu döngünün birer kurbanları olduğumuzu hatırlatmaktadır. Bunun gibi birçok fikre katıldığım gibi katılmadığım ve hatta esefle kınadığım kısımlarda bulunmaktadır. Bunlardan biri sayfa 24’teki, “Türk padişahının ülkesinde birçok insanlar varmış ki başkalarından üstün sayılmak için kendilerini yemek yerken göstermezlermiş, haftada tek bir öğün yerlermiş, yüzlerini gözlerini paramparça ederlermiş, kimselerle de konuşmazlarmış.” cümlesidir. Bir kere hatanın başladığı yer “–mış, -miş” eklerine dayalı anlatımdır. Eğer ortaya bir bilgi sunarsanız ve bu cevap hakkını doğuracak bir mesele ise ortaya gerekli kaynak sunmak zorunlu hale gelecektir. Aslında yazarımızın sayfa 209’da kurduğu " ‘Bir yerde duydum.’ derseniz olmaz. ‘Bir yerde okudum.’ diyeceksiniz”. cümlesinden bunun farkında olduğu da açık. Her neyse gelelim asıl meseleye. Yemek bir toplumun birleştirici unsuru olarak nitelendirilmektedir. Eğer öyle olmasa yer sofrası kültürü, ortaya konulan yemeklerin herkesçe yenmesi gibi bilgiler kaynaklarca günümüze ulaşmazdı. Ancak yazarın çarpıttığı bilginin aslı, Kanunname-i Âli Osman'da şöyle geçiyor. Fatih Sultan Mehmet, “Benimle kimse yemek yemeyecek (yemeklerimi yalnız yiyeceğim). Bundan ailem müstesnadır (hariçtir). Benden önceki padişahlar vezirleriyle yerlermiş. Ben bunu da yasakladım.” demiştir. Fatih Sultan Mehmet'ten, Sultan Abdülaziz'e kadar bütün padişahlar için yeni bir gelenek halini aldığını ve bunun nedeninin ise insani zaaflarını devlet adamlarına yansıtmaktan çekinmesi olarak belirtmişlerdir. Bunun yanı sıra “Yüzlerini gözlerini paramparça ederlermiş, haftada tek öğün yerleşmiş.” safsatası da bir hayli üzücü. Dünya Mutfakları listesinde üçüncü sırada olan Osmanlı’nın bu şekilde ithamlara ve çarpıtmalara maruz kalması açıkçası kafamda bazı soru işaretlerine neden olmadı değil. Bir diğer konu ise tüm dinlere şüpheci yaklaştığı savunulan Montaigne’in nedense sadece Müslümanları ele almasıdır. Sayfa 51’deki “Ve Muhammet, Müslümanlara, halılar döşeli, altınlar, zümrütlerle süslü, en güzel kadınlarla, şaraplarla, acayip yemeklerle dolu bir cennet vaat ederken içlerinden gülüyorlardı ikisi de ağzımıza bir parça bal sürüp bizi dünyadaki isteklerimize uygun hayal ve ümitlere düşürmek için mahsus bizim insani ve maddi tarafımıza hitap ediyorlardı. Nitekim birçoklarımız bu gaflete düşerek mahşer gününden sonra tıpkı dünyadaki çeşitten zevkler ve rahatlıklarla dolu bir dünya hayatı süreceğimizi sanıp dururuz.” ve sayfa 185’teki “Hala bugün Müslümanlar, bütün tarihleri küçük gördükleri halde onun tarihine büyük bir önem verir.” cümlesine hitaben bugün yaşıyor olsaydı şunu sorardım; “Ben ağır anlayışlı birazda elle tutulur, olağan şeylerden yanayımdır.” diyen birinin yukardaki cümlelerine bakıldığında kendisiyle çeliştiğini söyleyebilir miyiz? Bugün aramızda olmadığı için sorumun cevabını kendi kendime yanıtlayacağım. İlk olarak görmediği bir toplum için “gülüyorlardı” ifadesi oldukça ilginç bir varsayım. Ayrıca bu dine mensup olanlar bilirler ki inandığımız cennet dünya ile kıyasa giremeyecek ve aklımızın bile yetmediği güzelliklere sahip. Örneğin, biz Müslümanlar için yasaklanan şarap ile Kevser Şarabı arasında da sayısız uçurum var. Ayrıca bakmak istediği pencereden eline aldığı cımbızla hazır vaziyette olan Montaigne’in bir diğer varsayımı ise Müslümanların tüm tarihleri küçük gördüğüdür. Denemeler içerisinde yukarda bahsettiğim meselelerden fazlasına yer veren Montaigne’in hiç şüphesiz Osmanlı Padişahları, Türk ve Müslüman topluluğu ile özel olarak ilgilendiği su götürmez bir gerçektir. Bu kadar ilgili olduğu kısımda görmediği ya da görmek istemediğini bugün aramızda olmasa bile hatırlatmak isterim. Osmanlı İmparatorluğu’nun ırkı şüphesiz Türk’tür ve her milletten insanı bünyesinde barındırırken gözettikleri hoşgörü ise İslam dininin getirisidir. Tarih yazan bir milletin bütün tarihleri küçük görme iddiası nazarımda karalamaktan ileri gitmeyecektir. Tüm bunlara ve daha yazmadığım birçok eleştiriye açık kısımlara bakıldığında yanlı bir saldırı olduğunu hissetmemek elde değil. "Fransız" yazarımızın bunları bu şekilde dile getirmesindeki amaç belki de tarihsel olaylara dayalıdır. Kim bilir? :)
Denemeler
DenemelerMontaigne · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202055.1k okunma
·
45 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.