Gönderi

1062 syf.
7/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 99 days
Yorumuma başlamadan önce ilk önerim, bu kitabı okuyacaksanız kesinlikle tek baskı olanından okumamanız olacak. Her anlamda yorucu bir okuma oluyor. Masa başında okuma yapamıyorum ben. O yüzden tek baskıyı öneremeyeceğim. Kitap, çok güzel başlamıştı. İlk bölümlere bakarak, okumamın düşündüğümden daha iyi olacağını sanmıştım. Ama maalesef birazdan anlatacağım sebeplerden ötürü hayal kırıklığına uğradım. Kitaba ara verme ihtiyacı hissettim. Kitabın ilk yarısını bitirip ara verdiğim dönemden finaline kadar, elimdeki diğer iki kitabı bu arada bitirdim, bu kitabın adının neden Anna Karenina olduğunu merak ederek geçirdim. Kitaba en çok bu merakımdan dolayı döndüm desem yalan olmaz. Tamam, kitapta çok karakter var. Hepsinin farklı bir hikayesi var. Yazar dönemi bize bu karekterlerden anlatıyor. Ona da tamam. Ama bu anlatış şeklinde olmaması gereken çok detay vardı. Bu detayların da kurguyla uzaktan yakından bir alakası yoktu. Çehov'un bir görüşü vardır. "Hikâye ile alakalı olmayan her şeyi kaldırın. Eğer ilk bölümde 'duvarda bir tüfek asılı' diyorsanız ikinci veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse o silah orada asılı olmamalıdır." Bu görüşe katılır mısınız bilmem, ama bu görüşün aksinin olduğu kurgulu metinler teknik olarak hatalıdır. Yazar, duvara çivi çakıyorsa ceketini çıkarıp asmak zorundadır. Bu kitapta Tolstoy'un o kadar çok işlevsiz çivisi vardı ki... Bir yerden sonra beynim kevgire döndü. Okumaktan sıkılmaya başladım. En kötüsü de nasıl kullanılacağı bellirsiz kalan bu çiviler tek bir karakter odaklıydı: Levin. Levin, kitapta Kiti'ye aşık olan ama ilk başta aşkına karşılık bulamayan bir toprak sahibi. Onun sosyeteyle, siyesetle de pek alakası yok. Eğitime, hukuka karşı; bunları gereksiz görüyor. Açıkçası bu karakterin sevilecek hiçbir tarafı da yok. Yazar, onu sevmemem için elinden geleni yapmış. Eğer yazar, Levin'i Kiti ile olan ilişkisi çerçevesinde anlatsaydı hiç sorun olmayacaktı. Nasıl ki Kiti'nin Vronski tarafından hayal kırıklığına uğratılışının ardından onun Levin'e "Evet." diyecek duruma gelişi okuyucuyu sıkmadan anlatıldıysa aynı durum Levin için de yapılmalıydı. Ama maalesef Levin kitapta böyle anlatılmadı. Üstelik o kadar çok çiftlikten, topraktan bahsetti ki bir yerden sonra, Levin, herhalde toprakla ilgili bir devrim yapacak, dedim. Ama bu toprak meselesini anlatması tamamen kurgu dışı ve anlatması sayfalarca değil bölümlerce sürdü. Kurguyla alakası olmasa bile bir sonuca da bağlanmadı. Kitaptan çıkarılsa kesinlikle bir şey eksilmez. Hatta kitap olduğundan daha sürükleyici olurdu. Beni rahatsız eden bir diğer unsur kitaptaki yönetim meselesi. Bu bölümü Levin üzerinden anlatmasaydı her şey daha anlaşılır olabilirdi. Anlatılan karakterlerin nasıl bir ortamda yaşadığını görmek dolaylı olarak kurguyu ilgilendirir ama bunu hiçbir şeyi anlamayan, bilmeyen bir karakter üzerinden vermek de bana pek doğru gelmedi. Eğer Levin'in öğrenmesi üzerinden okuyucu da öğrenmiş olsaydı o zaman başka. Ama siyasi bilimlerle pek ilgisi olmayan benim gibi okurların kafasını karıştırmaktan başka hiçbir işe yaramadı bu oylama, yönetim meselelerini Levin üzerinden anlatmak. Levin, gerçekten anlayışı kıt bir karakter. Sahneleri hatırladığımda dâhi sinirleniyorum. Sayfalar ilerledikçe Levin'den nefret ettim. Keşke hiç olmasaydı dedim. Kitabın kurgusunu, sürükleyiciliğini bozan büyük bir taş olarak gördüm onu. Peki kitaptaki Levin problemi bitti mi? Hayır bitmedi. Bir de uzun uzun Levin'in inançsızlığı üzerinde duruldu kitapta. Yazar resmen Levin üzerinden misyonerlik yaptı. Bu ve buna benzer konuları bir yazarın kurgu olarak işlemesini doğru bulmuyorum. Bir yazar kitabını yazarken benliğini dışarıda tutmalı. Yaşamında misyoner olsa bile bunu eserine yansıtmamalıydı. Açıkçası bu konuyu işlemesi ister istemez yazara bakışımı değiştirdi. Rahatsızlığımı daha net ifade edebilmek için Kiti üzerinden örnek vereceğim. O da yaşadığı bunalım sonucunda farklı meşgalelerle uğraştı. Hatta tarikata benzer bir olayın içine dahil oldu. Ama bunun anlatılması beni rahatsız etmedi. Bu bölümlerde anlatılanlar Kiti'nin karakter gelişiminde önemli bir rol oynadı. Edindiği tecrübelerin sahnelenişini gördük. Kurguda bir yeri vardı anlatılanların. Ama Levin'inki tamamen misyonerlik. Evet, artık Anna'ya gelebilirim. Şaşırdınız mı? Yorumumum büyük bir bölümü Levin'i anlatmakla geçti. Neden? Çünkü yazar aslında hep Levin'i anlatmış. O yüzden kitabın yarısında sorgulamaya başladım bu kitabın adı neden Anna Karenina? Bu kitap günümüzde yazılsaydı cevabım net kitap satsın diye bu isimle yayımlanmış, olurdu. Ama zamanını düşününce iyimser olarak bulabildiğim tek cevap yazarın en sevdiği ya da nefret ettiği karakterin adını kitabın adı olarak tercih etmiş olması, oldu. Sizin farklı bir cevabınız varsa yoruma yazabilirsiniz. Anna, gerçekten inanılmaz bir kadın. Tüm yanlışlarına rağmen ben onu çok sevdim. Vronski ile tanışana kadar içindeki 'ben'i saklamayı başarmış, iyi bir eş ve anne. Fakat son derece mutsuz bir kadın. İçinde büyük bir narsistlik barındırıyor ama bunu anlaması çok uzun sürmüş. Belki Vronski ile tanışmasaydı içindeki 'ben' hep uykuda kalacaktı. Ama karşılaştıkları andan itibaren Anna'nın içinde bir şeyler uyanmaya başladı. Kendisine tutkuyla bağlı adam sayesinde 'kendi'nin farkına vardı. O yüzden aşkı, yani kendi olmayı seçti. Artık mutlu, hayat dolu bir kadındı. Kocasını aldatması, bir çocuğunu terk edip bir diğerini hiç sevmemesi onun en büyük yanlışları oldu. Ama Hıristiyanlık'ta boşanma, boşanan kadınlara toplumda yer olmadığı için Anna'nın da pek seçeneği yoktu. Aldatmak, affedilebilir bir şey değil tabii ki. Ama burada kadınların aşk, evlilik gibi konularda da hiçbir hakkının olmadığını görüyoruz. Kadın, sadece soyun devam edebilmesi için varolması gereken bir etken olarak çıkıyor karşımıza. Kitapta anlatılan tüm karakterleri tek tek inceleyecek olursak, ki zaten kitabın büyük bir bölümü erkek karakterler etrafında şekilleniyor, kadınların öyle önemli bir rolde karşımıza çıkmadığını görürüz. O yüzden Anna'nın bölümlerini okumak kitaptaki en değerli kısımlardı benim için. O, diğer kadınlardan daha canlıydı. İstekleri netti. Ama Anna, aşkı tercih ettikten itibaren geri kalan her şeyi silip attı. Çok sevdiği oğlunu gözden çıkardı. Bence, Anna bu dünyada en çok kendini sevdi. Vronski'yi sevmedi demiyorum ama bana kalırsa Anna onun kendisine olan aşkına, tutkusuna aşıktı. Eğer aşık olduğu Vronski'nin kendisi olsaydı davranışları daha farklı olurdu. Mesela her yaptığı olumsuzluğa rağmen Doli'nin kocasını sevmesiyle Anna'nın aşkını kıyaslarsak hangisinin gerçek sevgiye daha yakın olduğunu görürüz. Bir de kitabın dedikodu kısmı var. Sanırım o dönemde insanlar rahat rahat konuşabilmek için başka bir dil öğrenmişler. Tamam, dedikodu işin esprisi. Aslında dil üzerinden yazar bize sınıf farkını göstermiş. Köylüler, hizmetçiler, kısaca karın tokluğuna çalışanlar başka bir dil bilmiyor. O yüzden efendileri onlardan birinin olduğu bir yerde konuşacaksa Fransızca konuşmayı tercih ediyor. Zaman zaman Almanca ve İngilizce tercih edildiği de oldu. Fakat Almanca konuşmak pek hoş karşılanmıyordu. Sanırım siyasi meselelerle ilgili bir durum. Yazarın böyle bir ayrıntıyı düşünmesi hakikaten güzel. Bir de Anna'yı kötü kadın olarak etiketleyen bir güruh var. Hiçbirinin düşüncesine hak veremedim. Özellikle Vronski'nin Anna yüzünden zavallıymış gibi görülmesi beni sinir etti. Vronski'nin yaptığı sanki çok takdir edilesi bir eylemmiş gibi, kitapta hep Anna kötülendi. Biri de demedi; Vronski yüzünden kadının hayatı mahvoldu, çocuğundan, çevresinden oldu. Ama yok, rütbe alamıyor, sosyeteye katılamıyor diye Vronski mağdur. (!) Karakter olarak sevmesem de kitapta anlamak istediğim kişi Vronski'ydi. Yaşadıkları toplumun kurallarını düşünürsek evli bir kadının kalbini çalmaya çalışmak gerçekten cesurca bir eylem. Bu uğurda mücadele verirken düşüncelerini öğrenmek isterdim. Ama Vronski, diğer erkek karakterler kadar anlatılmıyor. Onun duygu ve düşüncelerine dair net bir şeyler öğrenemiyoruz. Ondan hep dolaylı olarak bahsedilmiş. Keşke Levin'e harcanan bölümlerin bir kısmı Vronski'nin duygu ve düşüncelerini anlatmak için kullanılsaydı. Bakın ben de yazar gibi Levin'den söz etmeden duramıyorum.(!) Genel olarak kitaba baktığımda Anna dışında hiçbir karakteri sevmedim. Anna'nın hikâyesi dışında diğer karakterlere ne olacak merak etmedim. Ama sanmayın puanımın sebebi bu. Eğer Levin olmasaydı kitaba bakışım daha farklı olurdu. Tüm bu yazdıklarıma rağmen kitabı okumanızı tabii ki öneririm. Hiçbir şeyi sevmeyecek olsanız bile Anna'yla tanışmak için okumaya değer.
Anna Karenina
Anna Karenina
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy
Anna Karenina
Anna KareninaLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Yayınları · 201939.6k okunma
··
43 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.