Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

72 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 saatte okudu
66 Sayfaya Koca Bir Hayat Sığmış, gibi
Çok heyecanlıyım.... MERHABA PROUST (: Uzun zamandan beri inceleme yapmıyordum. Biraz tembellik biraz atalet hali ve biraz da kendimi ötelediğim için olsa gerek uzaklaşmıştım yazmaktan. Paslanmış her bir yerimden dilim döndüğünce çiziktirelim bişeyler. Neyse. 3000 küsür (yayın evine göre değişir) sayfalık kitabın 5. serisinin adıdır Mahpus ve kıskançlık. İyi bir okur bilir Proust'u ve genelde de ertelenen yazarlardandır. Sağda solda bu konuyla ilgili çok fazla yazı okudum, ordan biliyorum. Ve Proust'u okuyanların ortak derdi de yine onu geç tanımakla ilgili. Gelelim sadede... Şimdi öncelikle Proust' un bu kitabıyla ilgili söyleyeceklerim geneli bağlayan bir durum değildir. Kıskançlık bölümü için sadece şunu söyleyebilirim ki işinizi gücünüzü bırakın ve hemen uygun bir site bulup sipariş verin. (Hala konuya giremedim :) Bazı yemekler vardır, hakikatten hazırlanması uzun sürer fakat uzunca süren emeğin karşılığı da bir o kadar güzel olmasıdır. Değişkenlerle açıklamayı bir kenara koyalım, burda yemeği yapmak için harcanan emeği, Proust' un sadece sevdiği kadının uykuya geçişini 32 sayfada anlatmış olmasından ziyade, yine Proust' un uzun cümlelerini anlamak için ne kadar tavana bakıp zaman geçirdiğinizle alakalı. Ve tabi uzun süren yemeğin size verdiği lezzeti de Arşimet' in Evreka' sına benzetebiliriz. (Teşbihte hata olmaz efennim) Evreka! Sizi çırılçıplak sokağa çıkaran o şey. "Heeeeeeeeeeeeee, o mesele" dedirten şey. "Oha lan" ya da "vay anasssını" da olabilir. (Son teşbih için Feminist dostlardan ve bütün kadınlardan özür diliyorum.) Bu mucize adamın "Kıskançlık" diye anlattığı şey sadece kıskanma duygusunun tanımını yapmaktan öte kıskançlık duymasının nedenlerini kızmadan, mızmızlanmadan, nefret etmeden "neden kıskandım ki acaba" diye kendisini sorgulamasıdır. Yani bir nevi Proust kendi bedenini terk ederek kendisini dışarıdan gözlemliyor arkadaşlar. Bu ne kadar zordur değil mi? Sonuçta bir insanı kıskanabiliriz. Bunun için de kendimize özgü gerekçeler yaratabiliriz. Ama kıskançlığımızın altında yatan nedenlerle pek ilgilen(meyebiliriz)! Diğer yandan kıskançlık bir insanı nereye kadar götürebilir? Proust ölmeye diyor. Öldürmeye değil, ölmeye. Tamam buraya kadar kabul. Fakat Proust sadece burda bırakmıyor. Yaşarken ölür mü bir insan? Ölü gibi gezer mi?, diyelim. Peki kıskanmanın oto-kontrolü' nü sağlayamazsak iş nereye varır? Burda bir antiparantez açıyorum. Hatırlarsanız Flash TV ye bir adam çıkmıştı, karısının bir başka adamla aynı evde birlikte olmasına göz yumuyordu da en son kadın, eşini terk etmesine rağmen Yasin Çakır' ın programına konuk olan adamımız, eşine geri gelmesini söylüyordu. Sonrası malumunuz. Çakır da adama sen "gavat mısın ya da pez. misin? " gibi bir şey söylemişti. Biz tabi ki bu adamı yargılamaktan ziyade onu anlamaya çalışacağız. Adamımızın gerekçesi neydi? Seviyorum. Aslında Porust buna da değiniyor. Aynen şöyle : "Bir sürü insanın birbirine değip geçtiği, bir sürü kapısı olduğundan insanın çıkışta daha ötede bekleyen arabasını bulamadığını söyleyebileceği bir büyük mağazaya Albertine'in tek başına gitmesine göz yummak mı, böyle bir şeye razı gelmemeye kesin kararlı ama bilhassa bedbahttım. Ancak tüm bunlara rağmen Albertine'le görüşmeyi çoktan kesmiş olmam gerektiğini zira benim açımdan onun artık zamana ve uzama saçılmış bir insanın bizim için bir kadın olmaktan çıkıp bir türlü aydınlatamadığımız bir olaylar, çözümsüz sorunlar silsilesine; gemileri batan Serhas gibi cezalandırmak için gülünç şekilde kırbaçlamaya çalıştığımız bir denize dönüştüğü o yürekler acısı evreye girmiş olduğunu bir türlü idrak edemiyordum. Bu evre bir başlamayagörsün, ne yapsak mağlubuzdur. Bunun erkenden farkına varıp da insanı tüketenten, elini kolunu hayal gücünün sınırlarıyla bağlayan beyhude bir mücadeleyi; kıskançlığın, bir zamanlar daima yanında olan kadının gözleri bir anlığına başkasına kayacak olsa aklında tilkiler dolaşan, nice eziyetler çeken adamı bile sonraları aynı kadının tek başına hatta hiç olmazsa bilinenin işkencesi bilinmezliğe yeğdir, diyerek âşığı olduğunu bildiği kişiyle dahi dışarı çıkmasına boyun eğecek hallere düşürecek kadar rezilce çırpındığı bir mücadeleyi fazla uzatmayana ne mutlu!" İşte bu yüzden Proust' u gereksiz ayrıntıya girmekle suçlayanlara da bir cevap vermiş olalım. Hayat bazen detaylarda gizli olabiliyor. Biz burda adamımıza kızmıyoruz, onu anlamaya çalışıyoruz, yani zor olanı yapıyoruz. Adamımızın davranışının doğru ya da yanlış olduğunu değil, "davranışındaki değişiminin evrimine" odaklanıyoruz. Adamımız eşiyle ilk tanıştığı sırada, eşi ona bu şekilde davransa ya da eşiyle tanışmadan ona sorulsa bu durum, adamımız muhtemelen şiddetle karşı çıkacaktır. Bir çoğumuzun yaptığı gibi. Bu bir bakıma Proust' a özgü, hayvana ya da bir çocuğa tecavüz eden adamı idam etmektense onu anlamaya çalışıp sorunun sosyolojik temelleri üzerine belki de kökten olmasa da suçu minimize edecek "altın çözüm önerilerini yaratma" uğruna bir çabayı gerektirecektir. "Kıskançlık" sadece bir bölüm ya da kitaptan öte, detaylarında sakin kafayla gezinirseniz, tıpkı İstanbul gibi, size keşif yolları sunacak olan bir şehir gibi ya da ruhsal ereksiyon geçirebileceğiniz, size "Evreka" yı yaşatıp ciğerlerinizdeki Alveoller' e kadar hissedebileceğiniz, aylar sonra paslanmış bir adama inceleme yazdıracak kadar önemli buluyorum. Diğer yandan yazarımızın kitabi tekniklerine baktığımızda, yoğun bir anlatıma sahip olduğunu söyleyebiliriz. Yarattığı karakterle kendisinin zaman zaman yer değiştirdiğini görebiliyoruz. Yani karakterin gözünden yazarı da eleştirdiği oluyor. Dönemine göre devrim yarattığı söylenebilir. Bu açıdan kitap okurken odaklanma sorunu yaşayan okurları zorlayabilir zira bölük dikkati kabul etmiyor kitabımız. Sevgi emek ister gibi, Yeşilçam klasizmine uygun bir talebi var açıkçası. İmgelem gücü jilet gibidir. Onu okuduğunuzda değil de anladığınızda imgelem gücü jilet gibi keser en olmadık yerlerinizi. Patalog olan yazarımız insançocuğunun ruhsal patalojisi üzerine mesleğine yakışır şekilde, başarılı bir iş çıkardığını her bir kelime örgüsünden anlıyorsunuz. Size bilimsel edebiyat yapıyor yahu. +Yok canım olur mu öyle şey (!) - E valla oluyor yani. Uzundan kısası, Kayıp bir Zamanın İzindedir Proust. Şimdi' nin Geçmiş'ine hiçbir duygu beslemeden, bize tıpkı bir taytro sahnesinin görünen güzelliğinin yanında perde arkasının karmaşasını da anlatıyor. Demem o ki Sayın PROUST : İyi ki geldin, hoşgeldin. ~~Kitapla kalınız~~
Kıskançlık
KıskançlıkMarcel Proust · Can Yayınları · 20201,943 okunma
·
1.504 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.