Gönderi

72 syf.
·
Not rated
"Biri beni duysun."
Bu tiyatro eserinin kritiğini Kablosuz Beyin Topluluğu ile beraber yaptık. İncelemedeki bazı kısımlar oradaki kıymetli insanlardan duyduğum ilişkilendirmelerdir. "Konuşacağım. Konuşacağım ki, biri beni duysun." Bu alıntının çarpıcılığını, eseri başka insanlarla yorumlayana kadar fark etmemiştim. Tek bir bavul nesnesine bile hepimizin yüklediği anlamlar birbirinden farklıydı. Biri beni duysun, demiş yazar. Belki de birimiz duymayı başarabildik onu. Olay örgüsü olarak zaten basit ve kısa bir kurgumuz var. Bu nedenle incelemem biraz daha detaylar üzerine, yani eseri okuyanlara yönelik olacak. Sonuçta bu bir tiyatro eseri. Olayları sanki bir sahnede canlandırılıyormuş ve ben de seyirciymişim gibi izlediğimde dikkatimi çeken ilk şey asansör oldu. Hemen hemen tüm dekorlar sabitken sürekli hareket halinde olan tek nesne asansördü. İnsanların bu yeraltına getirilme sebebi ölü bedenlerini gömmek yerine cesedi ortadan kaldırmak için "sıvılaştırma" denilen bir yönteme başvurmak. Burada 3 detay dikkatimi çekti: 1)Eserin yazıldığı tarih 1970'ler,yani 2.Dünya Savaşı sonrası. Hitler'in insanlardan sabun yaptığı iddiasını duymuşsunuzdur. Sıvılaştırma işlemini yapan karakterimiz Doc'un eski işinin deterjan üretimi olması ve şu anda da ölü insanları sıvılaştırması Hitler'e bir gönderme olabilir. 2)Çoğu dinde ölüler toprağa gömülür. Eserde öldürülen zavallı insanlar toprağa gömülme haklarından mahrum kalıyorlar ve sıvılaştırılıp kanalizasyona dökülmek üzere yerin beş kat altına bir asansörle indiriliyorlar. Bu işlemin yerin altında, bodrumda yapılması bana toprağın altına gömülmeyi çağrıştırdı. 3)İnsan başlangıçta yoktur, anne karnına bir sıvı olarak düşer, cenin pozisyonunda orada kalır ve daha sonra yaşar, ölür. Öldükten sonra bir bavulla sıvılaştırılmaya getirilen insanların durumu anne karnındaki işleyişin tam tersi gibidir. Ölür, cenin pozisyonunda bir bavula(anne karnı) konulur ve daha sonra sıvı hale getirilip yok olur. Burada da bu hayat döngüsünün tersine aktığını anlatmak istemiş olabilir. Yazarın Yunan düşünürlerinden, özellikle Aristofanes'ten etkilendiğini öğrendim. "sosyoloji biliminin de en az fen bilimleri kadar önemli olduğunu" açıkladığı kısım bana bu etkilenmenin bir sonucu olduğu izlenimini uyandırdı. Çünkü antik Yunan düşünürlerinin üzerinde durduğu asıl konu "insan" dır. İnsanı anlamak, insanın toplumla ilişkisini incelemek gibi sosyolojinin konuları diyebileceğimiz konuların önemli olduğu üzerinde durması, dönemin sorunlarının da sosyolojiye gerekli önemin verilmemesi neticesinde açığa çıktığını söylemesi buna örnek verilebilir. Bilim insanı olan Doc'un ekonomik kriz sonrası işine ilk son verilen insanlardan oluşu ve bilime önem verilmemesinden şikayet etmesi ile çalışmalarına yer altında devam etmesini birleştirdiğimizde de "bilimin ayaklar altına alındığı" benzetmesine ulaştık. Soğutucudan sandıkların boş çıkmasını insanın dünyadan eli boş döneceğine benzettik. Ek olarak, arka planda çaldığı söylenen Vivaldi'nin Dört Mevsim Konçertosu'ndan neden "Yaz" kısmının seçildiği üzerine de konuştuk. Belki yazar sadece en sevdiği kısım Yaz olduğu için orayı koydu, belki boş sandıkları lafın gelişi yazdı ve belki bavullar, sıvılaştırma aslında bir şey ifade etmiyor ve hepsini bizim hayal gücümüz uydurdu! Ancak yazımın başında da belirttiğim gibi, belki birimiz "Biri beni duysun" sözünü yerine getirebilmişizdir.
Uyarca
UyarcaFriedrich Dürrenmatt · Öteki Yayınevi · 199823 okunma
·
46 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.