Gönderi

Padişahla Son Buluşma “Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Vahdettin’le âdeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa, üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine paralel hatlar üzerinde düşman zırhlıları! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı’na doğrulmuş! Manzarayı görmek için başımızı sağa sola çevirmek kafi (yeterli) idi. Vahdettin hiç unutamayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: -Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti), tarihe geçmiştir. Bunları unuttun, dedi; asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa; devleti kurtarabilirsin!” Yukarıdaki bu paragraf Atatürk’ün kendi anlatımından aynen alınmıştır. Ne var ki, Vahdettinci yazarlar bu paragraftan büyük sonuçlar çıkarırlar. Padişahın bu sözlerini öne sürerek Mustafa Kemal’e “vatanı kurtarma” görevi verdiğini belirtirler. Bu sözleri bir belge olarak gösterirler. Ancak Mustafa Kemal’in bu sözler karşısında ne düşündüğünü ele almazlar, orasını es geçerler…Mustafa Kemal Vahdettin’in bu sözleri karşısında bir an tereddüt geçirdi. Anılarında şöyle diyor: Şaşırdım Kaldım “Bu son sözlerinden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdettin ki yabancı hükümetin yüzüncü derece aletleri ile temas arayarak, devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu. Bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahmin ile başka bahislere girişmeyi tehlikeli saydım. Kendisine basit cevaplar verdim: – Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim (şahsıma gösterdiğiniz güvene teşekkürlerimi sunarım). Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.” Mustafa Kemal bu yanıtları verirken kafasındaki “bilmeceyi de” çözmeye çalışıyordu, şöyle diyor: “Kafamdaki muammayı da (bilmeceyi) halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında bütün his ve fikirlerini, temayüllerini (eğilimlerini), sahtekarlıklarını tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim: Vahdettin demek istiyor ki, hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek dayanağımız İstanbul’a hâkim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikayet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı, bu siyasete karşı gelen Türkleri de yola getirirsem, Vahdettin’in arzularını yerine getirmiş olacaktım.” Mustafa Kemal hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde hemen yanıt verdi: “- Merak buyurmayın efendimiz, nokta-i nazar-ı şahanenizi (çok güzel görüş açınızı) anladım. İrade-i seniyeniz (pâdişah buyruğu) olursa…hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım.”
··
13 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.