Gönderi

128 syf.
8/10 puan verdi
Stefan Zweig'in okuduğum ilk kitabıydı. Biraz tereddütle başlamış olsam da, akıcı dili, bazen belki biraz uzun ama tonajlı betimlemeleriyle sıkılmadan okuduğum bir kitap oldu. Psikolojik yorum ve analiz konusunda cidden hatırı sayılır bir yeri olduğunu düşündüğüm bir kitap kesinlikle. Yazarın diğer kitaplarını da okumama vesile olacak bir okuma olduğunu söyleyebilirim ve kitabı özellikle psikolojik analiz seven roman severlere şiddetle tavsiye ederim. Söz konusu kitap iki farklı hikayeyi barındırmakta. İlk hikayede iyi kalpli kocasını kaybetmiş umutsuz orta yaşlı bir kadının kendisinden yaşça küçük bir kumar müptelasına aşık olması ana tema olarak işlenmiş. Otelde bulunan 2 çocuklu bir kadının kendince yaşça küçük yeni tanıştığı bir erkekle birlikte kaçması ile başlıyor kitap. Masa etrafında toplanan ve sohbet eden insanlar ise farklı farklı yorumlar getiriyorlar konuya. Başından benzer hikaye geçmiş olan 60'lı yaşlarındaki kadın, sohbet esnasında daha hoşgörülü yorumlarda bulunan bir adama, kendi başından geçen ve uzun yıllardır etkisinden çıkamadığı hikayesini anlatmaya başlıyor. 42 yaşında iken kocasını kaybetmiş anlatıcı karakter. 2 çocuk sahibi bir anne. Kocasının ölümünden sonra hayat anlamını yitirmiş onun için, gönlünü avutmak için seyahatlere çıkıyor, kafa dağıtmaya çalışıyor. Günlerden bir gün, ölen kocasıyla gittiği Monte Carlo'daki bir kumarhaneye gidiyor. Kocası öldükten sonra hiç bir erkeğe ilgi duymamış ve birlikteliği olmamış. Kumar oynayan 24 yaşında genç bir adamı izlerken, önce kumarbazın ellerinden, sonrasında da yüzünden çok etkileniyor ve sürekli onu izliyor. Kumarbaz kumarda bütün parasını kaybedince kadın adamın kendisine zarar vereceğinden şüpheleniyor ve onu takip ediyor. Amacı onu önce bir otele yerleştirmek, ertesi gün de trene bindirip evine gitmesini sağlamak. Adam önce kabul etmiyor ama sonrasında mecburen kadının yardımını kabul ediyor ve akabinde otel odasına kadını da çıkarıyor ve o gece birlikte oluyorlar. Kadın her ne kadar tutkularının peşinde gitmiş olsa da, yaptığı işin pişmanlığını yaşıyor sonrasında. Kumarbaz aşığının iyi olması diliyor. Ona hatırı sayılır bir para veriyor ve trene bindirerek evine dönmesini sağlamaya çalışıyor. Kumarbaz adam ise, ne kadının kendisine olan aşkına cevap veriyor, ne de söz verdiği, kilisede ağlayarak yemin ettiği gibi kumarı bırakıyor. Kadının kendisine eve gidebilmesi için verdiği parayı da yine kumara yatırıyor. Kadın ise, hem uğruna her şeyden vazgeçebileceğini düşündüğü hayatının aşkı olan genç adamın kendi aşkına karşılık vermemesine üzülüyor, hem de onun yeminini, sözünü çiğneyecek kadar karaktersiz bir insanı sevdiği için içerliyor. İkinci hikayede ise, karısı ve kızı tarafından aldatılan bir aile babasının dramını okuyorsunuz. Adam kısa boylu, şişman. Dış görüntü olarak çok bir şey vaat edemese de yıllar boyunca karısının ve kızının rahat bir hayat yaşaması için sürekli çalışmış, didinmiş. Bir otel ziyaretinde gece yarısı kızının başka birinin odasından gizlice çıktığına şahit oluyor. Önceleri kızına yakıştıramasa da durumu, daha sonra gerçeğin çıplak ve soğuk yüzünü kanıksıyor. Karısının da kızıyla birlikte hareket ettiğini, onun da başka erkeklerle “takıldığını” fark ediyor. İlk önce onlara tepki verecek gibi oluyor fakat daha sonra kendi içine dönüyor. Hiçbir şey söylemeden, çantalarını bile almadan oteli terk edip evine gidiyor. Ardından karısı ve kızı da paraları bitince eve geliyorlar fakat nafile. Adam onların sevgisini kalbinden çıkarmış fakat hala acı çekmekte. En sonunda dayanamıyor ve yatağında kalbi bu kadar üzüntüye yenik düşüyor ve vefat ediyor. Kitabın fısıldadıkları : Hikaye 1 : Bir Kadının Yaşamından 24 Saat : 1. “Can çıkar huy çıkmaz.” Herhangi bir şeyin bağımlısı olan insan, kendisine dışarıdan uygulanan baskı, yönlendirme, tavsiye, önerme vs. nedeniyle yaptığı işten asla vazgeçmez. Uyuşturucu madde, kumar, içki veya seks bağımlılığı arasında hiçbir fark yoktur. Bağımlı insan, ancak kendi isterse bu hastalıklı durumundan kurtulabilir, aksi durumda onun için yapılabilecek hiçbir şey yoktur. 2. İnsan değişmez. Kimseyi değiştiremezsin. İstediğin kadar yemin ettir, tövbe ettir, kutsal kitaba el bastır, insan değişmez. Maya neyse, damarlarda akan kan ne ise, insan odur. Eldeki malzeme bu. Ya olduğu gibi kabul edeceksin, kabul edemiyorsan sektör olup gideceksin. 3. Var olan bir şey yok olmaz, yok olan bir şey var olmaz. Bir şey varsa vardır, yoksa yoktur. Merhametsizden şefkati, bencilden fedakarlığı, yalancıdan doğru sözü, vefasızdan vefayı, sahtekardan doğruluğu, aptaldan zekayı, müsriften kanaati, haramzadeden helal lokmayı, ahlaksızdan etik hareketi, vicdansızdan vicdanı, ruhu orospu olan erkek veya kadından sadakati beklemek düpedüz ahmaklıktır. Kişide olmayan bir şeyi o kişiden beklemek kadar büyük aptallık yoktur. 4. Aşk’ın zamanı, mekanı, yeri, yurdu, yaşı, başı olmaz. Çıktım mı çıkar karşına. Ya sapman gereken kavşaktan sapar, aşkı göğüsler ve ilerlersin, ya da sapmaz, hayatının geri kalanında da “sapsaydım nasıl olurdu acaba” diye düşünür durursun. 5. Temiz ruhlu iyi bir insan her koşulda ve şartta iyidir ve iyi kalır. Aynı şekilde habis ruhlu bir insan, karakteri gereği kendisine el uzatan, merhamet gösteren, yardımcı olmaya çalışan, vefa gösteren bir insana bile kötülükle muamele eder genellikle. Malzeme bu çünkü. Kendinde ne varsa onu sunar ancak karşısındakine. Hikaye 2 : Bir Yüreğin Ölümü : 1. Anasına bak kızını al. 2. Yalnız doğar ve yalnız ölürsün. 3. Kadın denen varlık, ayaklarına cennetin serilebildiği en üstün yaratılan olabildiği gibi, aynı zamanda da erkeğine hiçbir şey hissettirmeden istediğini, dilediğini yapabilecek kadar da aymaz, oyuncu ve iki yüzlü olabilme kapasitesine sahiptir. 4. “Ne kadar bilirsen bil, bildiğin karşındakinin anladığı kadardır.” Sözlerini anlamayacak olan bir insana Allah’ın verdiği nefesi boş yere tüketmek tamamen beyhudedir. Zira gözler perdelenmiş, kulaklar tıkanmış, zihin bulanmış. Ne yapsan boş. 5. Habis ruhlu insana, yaptığı kötülük nedeniyle bağırıp çağırmak, hakaret etmek bile bazen gereksizdir. Arkanı dönüp, başını önüne eğip yoluna ilerlemek her ne kadar içini acıtsa da, yapılabilecek en şık ve güzel bir harekettir. 6. Çoluğun çocuğunun sadece maddi ferahı için çalışmak olmaz. Onların gönlünü de manevi açıdan doyurmak elzemdir. Vermen gereken güzel ahlakı verirsen çocuğuna, o zaten senin yüzünü kara çıkarmaz genel olarak. 7. Kendini sürekli işe verirsen, sabahtan akşama kadar çalışıp çokça para kazanırsın ama evdeki çoluğun çocuğun ne yaptıklarından haberin olmaz. Bunun acısı da çok sonra çıkabilir. 8. Hüzünlenebilmek, üzülmek iyidir. Bir kalbin olduğunu gösterir. Zerre miktarda canı sıkılmayan, başı ağrımayan, kederlenmeyen bu kadar vicdansız, kalbi taş kesilmiş zalim insanın olduğu bir dünyada üzülebiliyorsan, güzel bir kalbin olduğunun göstergesidir. 9. Ölümlü dünya. Fani hayat. Çok da şeetmemek lazım. Her şeyi kafana takıp içine atarsan, bir gün ya kalpten gidersin, ya hastalıktan. Akışa bırakmak, akışta kalmak lazım. Keep Calm and Carry On !
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat - Bir Yüreğin Ölümü
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat - Bir Yüreğin ÖlümüStefan Zweig · Can Yayınları · 201612 okunma
·
61 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.