Aslan payı
VAKTİYLE ORMANIN BİRİNDE, hayvanlar iş bölü-
mü yapmışlar. Bundan sonra bir ekip ava gidecek,
bir ekip de kralları olan aslanın hizmetine bakacakmış.
Bir gün avcılar büyücek bir ceylanı avlayıp getirmişler.
Kral aslanın huzurunda, kaplan, kurt, tilki, çakal
cümle et yiyici, halka olup ceylanı da, ortaya uzatmış
lar.
Aslan kurda:
"Şu mübareği aramızda bir taksim et bakalım" de-
miş, Kurt gayet adilane bir şekilde şu parça senin, bu
parça benim .. diye bölüştürmeye başladığında ise, bu iş
kralın hiç hoşuna gitmemiş. Gitmediği gibi bir pençe
savurup kurdu yere uzatmış . Sonra da tilkiye dönerek
gürlemiş:
"Sen taksim et bakalım kurnaz tilki!"
Tilki, bir ceylana bir de kurda baktıktan sonra taksimata başlamış:
"Şu mübareğin ön bacakları, efendimiz hazretlerinin sabah kahvaltısıdır. Arka bacakları ise akşam yemeğidir. Yüreği, ciğeri, böbrekleri ise öğle vakti atıştır
mak üzere yine efendi hazretlerinindir. Geriye kalan iş
kembeydi, bağırsaktı , kelleydi, paçaydı her ne varsa,
onları da biz kullar, aramızda bölüşürüz oldu bitti" demiş .
Bu taksimat kral aslanın pek hoşuna gitmiş. Tilkiye
dönüp, "Söyle bakalım, bu adil taksimatı kimden öğ
rendin?" diye sormuş .
Tilkicik, bıyıklarını burarak kurda bakmış ve:
"Şu yerde uzanmış yatan, kurt babadan öğendim
efendi hazretleri" demiş .
•••
Bu deyim, "ortaklaşa yapılan bir işin neticesinde en
büyük payı ya da faydayı, ortakların en büyüğü , en
kuvvetlisi veya en kıdemlisinin alması" gibi durumlarda kullanılır.
27
Atma Recep din kardeşiyiz
SMANlı DEVLETİ'NİN, hudutları içinde onlarca
devleti barındırdığı devirlerde, elbette asayişi sağ
lamak her zaman her yerde pek mümkün olmuyordu.
Zaman zaman, ayaklanmalar çıktığı gibi, otoritenin
uzaklığından istifade eden eşkiyalar, sık sık dağlara Çı
kıp kendi halklarını soyup soğana çevirmenin yollarını
arıyorlardı. İşte Arnavut Recep adındaki bir eşkıya başı da, böyle biriydi ve çetesiyle birlikte dağa çıkmış,
halka zulmederdi.
İşi iyice azıttıklarının haberi hükümet merkezine
ulaştığında peşlerine bir birlik gönderilmiş ve Recep ile
arkadaşları saklandıkları yerde kıstırılmıştı. Recep, bir
kurtuluş, bir hal çaresi kalmadığını anlayınca askerlere
doğru bağırmaya başlamış:
"Etmeyin more, hep din kardeşiyiz, Atmayın, teslim
oluyoruz!"
Teslim olan Recep ve çetesi yakalanıp, bu seferlik az
bir cezaya mahkum edilmiş,
Sonraları Recep, bu olayı kahve köşelerinde anlatırken:
"More, vallahi gebertecektim zaptiyelari. Çoluku-
muz çocukumuz var diye ağladilar da acidım" diye palavra atarmış, Bir gün dinleyenlerden, işin aslını bilen
biri, "Atma Recep" demiş, "biz de din kardaşıyız,"
•••
Bu deyim, "kuru sıkı palavra atanları, ikaz etmek
için" kullanılır.
28
Ben senin cemaziyel evvel' ini bilirim
SKİDEN RESMI dairelerde ve şer'iye mahkemele-
rinde şimdiki gibi bir dosyalama ve kayıt sistemi
yoktu. Her ayın evrak ı bir torbaya konur, bu torbaların
üzerine, ait oldukları ayların isimleri kırmızı mürekkeple yazılır ve duvardaki çivilere sırasıyla asılırdl.
Sene sonunda on iki tane oldu mu, evrak mahzenine kaldırılırdl.
işte böyle bir evvel zaman resmi dairesinde, katiplerden birisi, eski yıllara ait torbalardan bir kaç tane
alarak evine götürmüş ve kendisine don fanila falan
yaptırmış.
Ancak, torbaların üzerindeki kırmızı yazılar, yıka-
makla çıkacak cinsten değilmiş .
Bir gün hamama giden katip, orada tesadüfen daire
arkadaşlarından birisi ile karşılaşmış. Soyunma odasında elbiselerini çıkarırken arkadaşı, bizim katibin iç
donunun tam arkasına gelen yerde, kırmızı mürekkeple yazılı "Cemaziyel evvel" yazısını görünce işi anlamış
fakat çaktırmamış.
Aradan yıllar geçmiş, bu katip yükselmiş müdür olmuş ve eski kalem arkadaşlarına biraz tepeden bakmaya başlamış. Hamamda rastladığı arkadaşı da onun yanında çalışıyormuş.
Bir gün aralarında bir tartışma çıkmış ve haksız yere arkadaşının gururuyla oynamış . Artık sabrı kalmayan arkadaşı:
"Haydi canım sen de, kime caka satıyorsun? Ben senin cemaziyel evvel'ini bilirim ... !" demiş .
•••
Bu deyim, "sonradan zengin olan ya da hikayede olduğu gibi, önemli bir makama gelen birisi hakkında,
'Ben onun eski halini de bilirim'" manasında kullanılır.
30
Buyrun cenaze namazına
SULTAN IV. MURAD, kendi devrinde İstanbul'da içki ve tütünü zinhar yasak etmiş. Kahvehaneleri
yaktırmış, ısrar edip emrine karşı direnenleri şiddetle
cezalandırmış. Dört bir yana hafıyeler zaptiyeler saldırmış bütün bunlar yetmezmiş gibi bizzat kendisi de sık
sık, tebdil-i kıyafet edip halkın arasında dolaşırmış.
Ancak içki ve tütün müptelasının gözünü korkutmak
için, ne ferman, ne ip, ne kazık, ne zaptiye, ne de sultanın kendisi yeterli olmamış.
Çeşitli semtlerde tütün içilen gizli yerler türediği haberi bizzat sultanın kulağına kadar gelmiş. Bunlardan
biri de, Üsküdar'daki meşhur miskinler tekkesi civarında, birinin içinden diğerine geçilen bir evmiş. Evin yola bakan kısmı, meşru olan bildiğimiz kahvehane suretinde imiş. Amma içinden açılan bir başka kapı ile, tütünhaneye geçilirmiş .
Sultan Murad, tebdil-i kıyafet ederek derviş kılığına
girmiş ve sözü edilen mekana gitmiş. Kahveci Sultan'ı
tanıyamadığı için buyur etmiş.
"Baba erenler ne içersin?"
"Kahve."
"Başka, tütün filan canın çeker mi?"
"Yok."
Bu cevap üzerine kahveciyi bir telaş almış. Öyle ya,
tütün içmeyen adamın burada işi ne. Ortalıkta padişahın tebdil-i kıyafet dolaştığı haberleri gezinirken, bu
tedbirsizlik de olacak iş midir. r koşu, kahveyi hazır
edip, derviş in yanına çöreklenmiş .
"Baba erenler ismi haliniz?"
"Murad."
Kahveciyi bir ter basmış.
"Sultan'ı da var mıdır?"
"Var elbet."
Kahvecide bet beniz atmış, eli ayağı titreyerek "öyleyse buyrun cenaze namazına" deyip oracığa yığılmış .
Sultan Murad, onun bu haline pek gülmüş ve "bu
seferlik af olasın" diyerek. oradan ayrılmış .
•••
Bu deyim, "yanlış bir iş yapanın, hatasının kötü
sonu rına zı olduğunu " anlatmak için kullanılır.
34
Dalga geçmek
KARADENİz İLLERİNDEN BİRİNDE, zengin bir tüc-
car iflas eder. Varını yoğunu kaybettiğinden, canı
na kıymağa karar verir. Sahildeki yüksek kayalardan
birine çıkar. Sahile çarpan dalgaları saymaya başlar.
Niyeti, dalgalar yüz olunca kendini denize atmaktır.
Kendisini izleyen candan bir dostu ise, onu dikkatle
kollamaktadır.
Adamın saydığını duyup, amacını anlayan dostu,
tam ..... doksan sekiz, doksan dokuz ... " derken, adamın
kolundan yapışır ve:
"Olmadı dostum, Dalga geçti yeniden say, " der.
•••
Bu deyim, "alayetmek için, birisiyle şakacıktan eğ
lenmek" mamısında kullanılır.
44
Dereyi görmeden paçalan Sıvama
SERAP NEDİR BİLMEYEN bir delikanlı, kervana katılmış. Sıcak mı sıcak Konya Ovası'nda giderlerken,
çöldeki gibi serap görünmeye başlamış. Delikanlı , ırmaklar, göller, ağaçlar görür olmuş. Oğlancık, bu gördüklerini sahici sanarak, suda ıslanmasın diye paçalarını sıvamaya başlamış .
Onu gören ihtiyardan biri:
"Oğlum, o gördükleri n seraptır, insanı böyle aldatır.
Dereye varmadan, paçaları sıvama demiş."
•••
Bu deyim, "Acele etme, hele bir bekle. İş tam olarak
ortaya çıksın, ondan sonra harekete geç" manasında
kullanılır.
48
Durdu durdu, turnayı gözünden vurdu
ESKİDEN avcıların toplanıp sohbet ettikleri bir mecliste her biri, güya başından geçmiş gibi bir sürü
hayall av hikayeleri anlatırmış. İçlerinde en yaşlıları
olan cızade Sayyad Bey hiç lMa karışmaz, anlatılanları, sessizce dinIermiş . Onun bu sessiz hali, günIerden
bir gün ötekilerin dikkatini çekmiş.
"Yahu üstad," demişler. "Bunca yıllık av hayatın
var. Senin başından hiç bir olay geçmedi mi? Sen de bir hatıra anlat ki, dinleyelim. Hep bizler konuşuyoruz .. "
şeklinde, ısrar etmişler.
Avcızade Sayyad Bey, şöyle bir içini çekmiş:
"Ahhh ... " demiş . "Ne olur beni konuşturmayın . O
hazin hatıramın, yürek sızlatan acısını bana hatırlatıp
derdimi tazelemeyin."
Diğer avcılar kulak kesilmişler. Büyük bir merak ve
heyecana kapılmışlar. Demek ki ortada çok acıklı bir av
hikayesinin hatırası var demişler. Bu sefer ısrarlarını
daha da artırarak kıdemli avcıya yüklenmişler.
Beriki yutkunmuş, kendine şöyle bir çeki düzen verip, söze başlamış :
"Efendim, avcılığa henüz başladığım gençlik yılla-
rımdaydı. Bir gün, tüfeğimi ve köpeğimi aldım, tek başıma Sapanca Gölü'nün kenarında av ararken, gökte
bir tuma gördüm. Şunu zararsız yerinden, ayağından
vurayım dedim, Fakat ben tetiği çektikten sonra, zavallı hayvan, gagasıyla ayağını kaşımaya yeltenmez mi?
İşte o anda, olan oldu. Saçmalardan birisi, hayvanın sol
gözünden girip, sağ gözünden çıkmasın mı? Kırk elli
metre kadar ötemizde, bir yere düştü . Köpeğim aldı getirdi. Hayvancağızın her tarafı sağlarndI. Yalnız gözlerinden kan akıyordu. Ben büyük bir pişmanlık ve şaş
kınlık içinde, donup kalmıştım .
Hayvancağız çırpınıyor, ben de içim sızlayarak düşünüyordum. İşte asıl hadise o zaman oldu. Gökten beş
altı tane tuma, üstümüzde dönerek uçtular. ötüşe ötüşe ve hışımla aşağı doğru inip, kör turnanın yanına kondular. Ben büsbütün şaşırıp kalakalmıştım. Kendi
dilleriyle ötüşüp anlaşarak, kör turnayı aralarına aldı
lar ve şimşek gibi havalandılar. Onların bu bağlılık ve
sadakatine aşağıdan hayretler içinde baka kalmıştım.
İşte dostlarım, o günden sonradır ki, turnalar katar
halinde uçmaya başladılar ve aralarına aldıkları kör
turnayı, ses vermek suretiyle uçuş istikametine yönelttiler. Bu haber, dünyadaki bütün turnalar arasında yayıldı. Daima toplu ve katar halinde uçmalarına ilk defa
ben sebebiyet verdim ... " diye, palavrasını bitirince,
dinleyip gülüşen avcılardan birisi:
"Ehhh!.. Üstad, durdun durdun, amma, Turnayı gözünden vurdun, pes doğrusu" demiş .
•••
Bu deyim, "uzun süre sabırla bekledikten sonra,
muradına en iyisinden ulaşanlar" için kullanılır.
50
Kör kadı
ESKİ MAHKEMELERDEN BİRİNDE , Kadı Efendi'nin
birisi davacının getirdiği şahitleri beğenmemiş.
"Bunlar yalancı şahitlik yapıyorlar. Git, doğru dürüst
adamlardan şahit bul getir," demiş .
Davacı gitmiş, iki şahit daha bulmuş getirmiş. İçeri
giren birinci şahit, gözlerinden biri kör olan kadıya
yüksek sesle selam ve rmiş :
"Selamünaleyküm kör kadı. "
Kadı , fena halde kızmış , davacıya dönmüş :
"Be birader, sana doğru sözlü bir şahit getir dedim
ama böyle dümdüz me şe odunu gibisini ısmarlamadım" demiş,
•••
Bu deyim, "Her söylediğin doğru olsun ama her
doğru , her yerde söylenmez," düsturundan habersiz
olanları tarif için söylenir.
84
O kadar incelme kırılırsın
BUGDAY UNUNUN İŞİ çıKMış. Arpa unu na demiş
ki, "Benim işim çıktı. Sen yerime biraz bakıver. "
Arpa unu, "Olur başüstüne, ekmek hamuruna gire-
yim mi?" diye sormuş. "Peki" demiş buğday unu, "ekmek olabilirsin. "
"Ya çörek hamuruna gireyim mi? " diye sormuş arpa
unu . "Olur olur, onu da yapabilirsin kıyısından " diye
cevap vermiş, buğday unu.
"Peki, baklava da olayım mı?" diye tekrar sormuş
arpa unu,
Buğday unu demiş ki:
"O kadar incelme dostum, kırılırsın,"
•••
Bu deyim, "kabiliyetlerinin üstünde işler yapmak
adına, şekilden şekile girenler" için kullanılır.
Deyim ayrıca , "Bu kadar ince işlere karışma" manasında da kullanılır.
96
Yorgan gitti, kavga bitti
BİR KIŞ GECESi Nasreddin Hoca merhum, henüz yatağına yatmıştı. Bu sırada, evinin önündeki sokakta bir kavga işitti. Pencereden başını çıkardı, kavgacılara seslendi ve yatıştırmak istedi amma, kendisini dinleyen olmadı. Kavga da gittikçe şiddetleniyordu .
Hava soğuk olduğundan, hoca yeni yaptırdığı atlas
yorganı sırtına bürünüp aşağıya indi. Kavga eden külhanilerin arasına girip ayırayım derken, hocanın yorganını alıp kaçtılar. Tuzağa düştüğünü anlayan merhum,
titreyerek yukarı çıktı.
Karısı Hacer Hatun telaşla sordu:
"Hayır ola Hoca Efendi, ne kavgasıymış o? Sen gittin, sesleri kesildi."
"Sorma hatun" der Hoca; "Yorgan gitti, kavga bitti."
•••
Bu deyim, "Ortada paylaşamadığımız bir şey kalmadı" manasında kullanılır.
127
Alnı açık olmak
ESKİ DEViRLERDE suç işleyenlerin, cezalarına göre
alınlarına kızgın demirle damga vurulurmuş . Şimdiki gibi 'Adli siciller', 'Ceraim defterleri' ve 'Nüfus kayıtları' olmadığından, herhangi bir kimsenin ne mal olduğu, alnının lekeli veya lekesizliğinde bir bakışta anlaşılırmış .
Alnında sabit bir damga olan insanlar bunu sakla-
mak için, külahını ya da takkesini alnına kadar kapatarak gizlermiş.
Bazen de yere bakıyormuş gibi yaparak, yüzünü ve
dolayısıyla alnını aşağı eğermiş. Hayatı temiz geçmiş
olanlar, "Benim alnım açık" diye iftihar edermiş.
133